Genel

YERELDE DEMOKRATİK VE ÖZGÜRLÜKÇÜ YÖNETİMLERİN İNŞASI BİR DEVRİM SORUNUDUR !!!

Pragmatist, faydacı, ‘Cumhur İtifakı’ ve Millet İttifakı’ gibi karşı devrimci ittifaklar arasına sıkışmış geçmişin ‘kutsal ittifakı’ (!) Hdp ,Esp, Emep, tkp/ml, mkp-Dhf-Smf ve türevlerinin Dersim üzerine belediyecilik kavgaları Dersim halkının vicdanını kanatmaya devam ediyor. Yerelde demokratik ve özgürlükçü yönetimlerin inşası bir devrim sorunudur.

Küçük burjuva reformculuğu ile, Kürt ezilen ulus milliyetçisi bir zorbalığın bilek yarıştıran tavrı, uluslararası güç odaklarının arenasına ve genelde orta doğu özelde Türkiye Kürdistanı Coğrafyasında devrim isteyen halkların tarihine yabancılaşmış bir siyasetin kabadayı düellosuna dönüşmüştür.”Dersim’in anahtarını sana teslim etmeyiz” diyen ezilen Kürt ulusal milliyetçiliği ile Dersim Aleviliği arasına sıkışmış bir seçim süreci ve bu süreç üzerinden devam eden alan mücadelesi, küçük burjuva reformculuğunun, Kürt Milliyetçisi bir akımla çatışmasına dönüşmüş ve Dersim’in devrimci tarihine hep birlikte kara çalıyor.

Etnik, milliyetçi ve mezhepsel bir yaklaşım üzerinden Dersim halkını yönetme iddiasında olan Kürt milliyetçisi kör bir pratiğin dar küçük burjuva reformculuğuyla bilek yarıştırması, emekçi haklara değil, burjuvazinin değirmenine su taşıyor. Burjuvazi bu akımların taşıdığı su ile emekçileri ve yoksul Dersim emekçisini öğütüyor, un ediyor harami sofralarına.

Ezilen ulus burjuvazisinin, egemen Kürt milliyetçisi söylemlerle büyük ağbi rolünde bir anlayışın, Küçük burjuva reformculuğunu kendisine yedekleme mücadelesi, ve devrimci bir laboratuvar alan olan Dersim pratiği, tabi ki bu sürece geçmişin büyük yaşanmışlıkla rıyla ve pratiğiyle evrilerek geldi. Bir hareketin ortaya çıktığı program ve ideolojisi, o hareketin genel niteliğini ve yönelimlerini de belirler.

Bu bir devrimci diyalektik yasadır. Geleceği ve tarihsel süreci belirleyen gerçekler bu yasanın içinden çıkarlar..Ezilen ulus milliyetçiliğinin içinden bugünün Hdp’si ve onun bileşenleri çıkmıştır. Bu bir program ve ideoloji sorunudur. Dünya Komünist Hareketin bu konudaki tavrı 1920’de çok net ortaya konulmuştur.

Emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı mücadele, bu günün devrimci pratiğine can veriyor, onunla uzlaşan hiç bir pratik ne devrimci ulusaldır nede sosyalisttir…Bu yasa devrimin diyalektik ve tarihsel yasasıdır ve büyük devrimci atılımlar bu yasadan çıkarlar…Ezilen ulus milliyetçiliği ile, burjuva reformculuğunun kesiştiği nokta ve sonrasında süreci belirleyen program bu iki bileşenin pragmatist çatışmasına dönüşerek gelecek üzerinde etkir…

Orta-Doğu halkları bugün bu sürece kurban edilmiş ve Demokratik Devrimlerin eşiğinde olan bu büyük devrimci coğrafya etnik, miliyetçi, dinsel ve burjuva ferormculuğun kuyusuna itilmiştir. Bu proje emperyalist bir projedir.20. yy emperyalist projesi 1950’den sonra bu projeden beslenmiş ve bugünün pratiğini yaratmıştır.

Kapitalizmin emperyalist barbarlığa dönüştüğü çağımızda ulusal sorunlar pazar kavgasına dönüşerek, sosyal kurtuluş mücadelelerinin önüne bir barikat olarak konulmuştur. Burada bütün sorun ayağa kalkmış bir halkı devrimci çizgide Demokratik Devrime kanalize etmektir, bunun dışındaki bütün amaç ve hevesler burjuvazinin kirli çıkarlarına hizmet eder.

Sorun Hdp Adayı,( her kim ise) sorunu, ya da M. Fatih Maçoğlu sorunu değildir. Feodal Asyatik devrimlerin bir devamı olan bugünün Kürt hareketi 1900’in başından itibaren çeşitli kalkışmalarla bugünkü sürece evrilmiştir. Ezilen Kürt milliyetçisi bir akımın devrimci çizgiden uzaklaşarak, emperyalist politikaların yedeğine düştüğü bu süreçte, seçim politikalarını devrimci bir platformda tartışmak ancak devrimci programlarla mümkündür.

Pentegon’dan müdahalelerle, Avrupa kıskacına sıkışmış bir Kürt milliyetçiliği ne kadar devrimcidir ? yada Avrupa burjuva reformculuğu ve Hdp bilişenleri arasına sıkışmış bir burjuva liberalizminin, yada basit reformist belediyecilik anlayışı üzerinden yapılan bilek atışmasının devrimci ruhu nedir? İslamo faşist bir rejimin seçim tuzağına düşmüş bu anlayışların özgürlük ve demokrasi projeleri yerelde, yerel yönetimlerde hangi devrimci argümanlar üzerinden hayat bulacak ?

Kürt-Türk, Alevi-Sunni etnik ve mezhepsel bir program üzerinden yürüyen 31 Mart burjuva seçimlerin hangi tarihsel koşullar içinde yapıldığı çok açık değil midir ? Kaba inşaatları bile henüz bitmemiş apartmanlara, iki kişilik ailelerin yaşadığı dairelere, isimsiz ve kime ait olduğu bilinmeyen evlere, ahırlara, boşaltılmış ve terk edilmiş karakollara binlerce, on binlerce seçmenin yazıldığı bir seçim sürecine alet olmak nasıl kabul edilir ?

Tam bir Gladyo rejimine dönüşmüş bu sürece ancak devrimle karışı konulabilir, bunun dışındaki hiç bir burjuva reformist çaba, ya da emperyalist uluslararası tekellerin kontrol ettiği ezilen ulus milliyetçisi tavır doğru devrimci çözümler üretemez…

Dersim üzerinden yapılan tartışmanın devrimci sürece katacağı hiç bir değer yoktur, tam tersine bir çok değere zarar vererek, Dersimin içini, kültürünü, insan dayanışmasını ve geçmişte kısa bir süreçte olsa yaratılan devrimci değerleri yok etmektedir. Emperyalizme karşı bağımsızlığı, Orta-Çağ’ın gerici yıkıcılığına karşı demokrasi ve devrimi savunmak burjuva seçimlerle değil, yerelden merkeze kadar Emekçilerin devrimci iktidarını inşa etmekle mümkündür.

Türkiye- Kuzey Kürdistanı bir Kürt milliyetçisi burjuva devrimle, yada revizyonist, reformist, liberal bir burjuva solculuğunun dayattığı ve her ikisininde burjuvaziye hizmet eden bir reformculuğa değil, gerçek anlamda bir demokratik Devrim ve Giderek sosyalizmin inşası sürecine ihtiyaç vardır, realite budur.

Etnik, ulusal milliyetçi kimlik siyaseti, sınıflı toplumda sınıf mücadelesinden geri çekilme siyasetine razı olmuş ve devrimci ve özgürlükçü kimliğini yadsıyarak olumsuzlanmıştır. Toplumlar tarihine bakınız, bu tarihsel sürecin ürettiği çok çeşitli siyasal örgütlenmelere rastlamaktayız.

İlkel toplumlar klan, kabile boy olarak tarihsel rollerini oynadılar, buralarda soy birliği ve kan bağı esas alınmıştır..Orta-Çağ’da daha çok dine yaslanan ve orya dayanan dinsel birlikler kurulmuştur ve bu toplumlar ümmetçidir. Uluslar ise kapitalizmin şafağında ortaya çıkmış, ve kendi bağımsız devletlerini kurmak için mücadele etmişlerdir.

Bu sürece damgasını vuran nesnel ekonomik-iktisadi ve sosyal koşulların bir soncu olarak oluşmuş siyasal örgütlenmelerdir. O nedenle ulus, tarihsel bir olgudur ve nesnel bir gerçektir. Ama uluslar homojen olmayan ve kendi içlerinde sayısız çelişkiler taşıyan karmaşık yapılardır ve aşiretler, ezbetler bu sürecin kültürel alt yapısını oluştururlar.

1900’ler sonrası Uluslar bu süreçte sınıflı topluma ve sınıf mücadelelerine bir alternatif olarak ulusal çıkarlara razı olmuş ve sınıf mücadelelerini yadsımış ve sistem içinde kalmayı kabul etmiştir.Oysa ki sosyal ve sınıfsal olarak bireylerin kendilerini gerçekleş tirebilmelerinin koşulu, her türlü bağımlılıktan kendilerini kopararak bugünün bütün sınıfsal, siyasal, sosyal ve kültürel kıskaçlardan kurtularak bağımsız kişilik oluşturabilmeleridir. Özgür bireye ulaşmanın yolu toplumsal değişmeyle mümkündür.

Kimlik siyasetinin özgürlük anlayışı tarihsel ve toplumsal zeminlerinden sınıfsal niteliğinden kopartılarak, ulusal çitler içine hapsedilmiş ve devrimci kimliğine yabancılaştırılmıştır. Buradan devrimci birey çıkmaz, çıksa çıksa milliyetçi bir kafa çıkar. Gladyo rejimine dönüşmüş bu süreçte Dersim kavgası yapmak devrime değil, karşı devrime hizmet eder…

[email protected]

Erdoğan Ateşin

Profilinizi oluşturmak için, biraz hayat hikayenizi anlatın. Bu alan, herkesçe görünebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu