Genel

EMEĞİN POLİTİK ÖZNELLİĞİ!

Umut İLERİ

Marks Grundrisse de “Aynı zaman da hem ücretli emeğin korunmasını, hemde sermayenin ortadan kaldırılmasını istemek
demek ki kendi içersin de çelişkili, kendi kendini çürüten bir taleptir” (Grundrisse, Birikim Yayınları, s.399)derken, Sermayenin kendini
ancak ücretli emek üzerinden olumladığını, ücretli emeğin sermayeye içkin bir olgu olduğunu ortaya koyar.
Siyesetini ücretli emek üzerinden yapan, siyasetini ücretli emeğin kaldırılması temeline oturtmayan siyasi yapıların varacağı yer Reformizmdir.

Çelişki, bir sınıf ilişkiselliği kavramıdır.
Sermayenin kendini yeniden üretmesi, ancak çelişkiyi yeniden üretebilmesi ile sınırlıdır.
Sermaye kendi varlığını, çelişki üreterek sağlar.
Bu bağlamda baktığımızda, sermayenin krizleri çelişki üretemediği durumlarda ortaya çıkar.

Biraz daha konuyu açabilmek için, sermayenin yeniden üretiminin sınırlarını çizen, onun var olmasını sağlayan çelişkinin neler olduğuna bakalım.
Marks yine Grundrisse de “Sermaye üretkenmidir, değilmidir sorusu,o halde budalaca bir sorudur. Sermayenin üretimin temelini oluşturduğu dolayısıyla da kapitalistin üretime kumanda etmek durumun da olduğu yerde, emek ancak sermaye tarafından özümsendiği oranda üretken olabilir. (Grundrisse-Birikim Yayınları-s.398) der.

Sermayenin üretken gücü, emeğin üretkenliğine bağlıdır.
Semaye, emeğin ürettiği kullanım değerini, artı emek zaman üzerinden değişim değerine dönüştürür.
İşte sermayenin üretken gücü budur.
Bunun için de sermayenin emeği sınıflaştırması, tahakkümü altına alması gerekir.
Eğer sermaye, yukarıda belirtildiği şekilde emeği tahakküm altına alamıyor, onun ürettiği kullanım değerini artı emek zaman üzerinden değişim değerine dönüştüremiyorsa, krize girer.
Yani sermaye emeği, üretken emek haline dönüştüremiyorsa, üretken emeğin yeniden üretimini sağlayamıyorsa, krizde demektir.

Gerekli emek zaman emeği; artık emek zaman da sermayeyi ifade ediyorsa.
Bu ikisi arasındaki diyalektik etkileşim, bu ikisi arasında çelişkiyi ürettiği sürece krizden bahsedemeyiz.
Kriz ancak, bu ikisi arasındaki çelişkinin üretilmediği anlarda ortaya çıkar.
Sermayeyi ortadan kaldıracak olan, kendini yeniden üretmesine neden olan çelişki değildir.
Tersine bu çelişki, onun her zaman kendini yeniden üretmesine neden olur.
Demek ki sermayeyi yıkmak için, emeğin politik öznelliğine gereksinme vardır.

Marks’ın komün yenilgisinden çıkardığı sonuç, oportünistlerce çarpıtılmıştır.
Komünden, Marks’ın çıkardığı temel sonuç; tarihsel ve toplumsal gelişmenin yetersizliğinin, komün yenilgisine yol açtığıdır
Marksın bu söylemi, daha sonra İkinci Enternasyonal döneklerince formülleştirilmiştir.
Bu formüle göre emeğin politik gücü, sermayenin toplumsal gücüyle sınırlıdır.
Sermayenin toplumsal gücünün sınırlarına dayanmadan, asla devrim yapılamaz.

İşte bu tezler, her olguyu, üretici güçlerin gelişimiyle açıklamak gibi bir sakat düşünceyi Marksizm’in içine taşımıştır.
Öyle ki Marks’ın hiç bir toplumsal formasyon içerdiği üretici güçlerin tümünü geliştirmeden yok olmaz tezi, yanlış yorumlanarak, evrimciliğe savrulunmuş.
Yine Marks’ın Komünist Manifesto da, kölesi tarafından beslenmesi gerekirken, kölesini bile besleyemez duruma gelen burjuvazi toplumda yönetici sınıf olamaz tezi nedense görmezden gelinmiştir.

Bu noktada, Ekim Devrimi bu tezlerin bir yadsınması, tarihsel süreçte bir kırılma, Lenin de bu kırılmanın mimarıdır.
Lenin, Emperyalizm çağında Kapitalizm’in içine düştüğü krizi doğru okumuş, ondan devrimci bir vazife çıkartmıştır.
Lenin, Kautsky ve diğer oportünistlerin görmek istemediği, Emeğin politik öznelliğini ve onun yıkıcı rolünü görerek, Ekim’i gerçekleştirmiştir.

 Kayıtlı Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi, kimi odesa’da yatar, kimi prag\’da, istanbul\’da kimi.
En sevdiğim memleket yeryüzüdür, sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi…NAZIM HİKMET

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu