Genel

Dr. MUSTAFA PEKÖZ: DEMİRTAŞ NEDEN TEHDİT EDİLİYOR

İktidara yakın araştırma şirketleri dahi AKP’nin önemli oranda güç kaybettiğini, MHP’nin çok açık bir şekilde % 7’nin altında kaldığını ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olamama olasılığının giderek güçlendiğini tespit etmiş durumdalar. Hem ekonomik kriz hem de yükselen enflasyon toplumun bütün kesimlerini ciddi oranda etkiliyor.  AKP iktidarı aklına gelen her yöntemi deniyor ama  toplumsal tabanındaki kaçışı engelleyemiyor. 

Her politik kararı Bahçeli’ye danışarak ve onayını alarak alan cumhurbaşkanı, MHP’yi iktidara ortak ederek doğrudan sorumluluk almasını istiyor. Her fırsatta Erdoğan’ın arkasında durduğunu iddia eden Bahçeli’nin de AKP’den ve Erdoğan’dan istediği tek şey dahası tek şartı Kürtlerin politik olarak tasfiyede ısrar edilmesidir.

Son birkaç haftadır, Kürt seçmenin çok önemli bir kesiminin oyunu alan HDP’ye yönelik saldırılar kesintisiz devam ederken, Selahattin Demirtaş birçok yerde ama eş zamanlı bir şekilde hedefe konuldu.  Dahası açıktan tehdit edilmeye başlandı. Bu tehdit ‘canını dahi kurtaramaz’ diyecek düzeyde dillendirildi.

Sorunun çözümünde Öcalan ile görüşmek bir ihtiyaçtır

HDP’nin kapatılmasında ısrarcı olan Erdoğan aynı zamanda PKK Lideri Öcalan ile yeniden görüşüldüğünün mesajını vermeye başladı. Erdoğan’ın Diyarbakır gezisinden önce başlamak üzere Öcalan ile birkaç görüşmenin yapıldığı uluslar arası çevrelerde ve kurumlarda da konuşulmaktadır. Öcalan ile olası pazarlığın temel noktası: HDP’nin kapatılma olasılığı dikkate alınarak kurulacak yeni bir partinin ‘Millet İttifakı ile ortak hareket etmemesini’ sağlamak ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en azından ‘üçüncü yol olarak tarafsız olmasını’ garantiye almak.

Öncelikli olarak Öcalan ile devlet kurumları arasında sorunların çözümüne katkı sunması nedeniyle görüşmelerin olması koşulsuz desteklenmelidir. Kürt sorunun stratejik çözümünde bunun bir gereklilik olduğu geçmiş dönemlerde görüldü. Bir aktör olarak sürecin muhatabı olan Öcalan’ın devlet kurumlarıyla görüşmesi, tartışması doğrudan AKP ile anlaştığı sonucu çıkmaz. Cumhurbaşkanı böyle bir imada bulunsa dahi bunun gerçekçi olmadığı/olmayacağı açıktır. Öcalan’ın özellikle bu aşamadan sonra tek başına bir karar vermeyeceğini devlet kurumları da çok iyi biliyor. Öcalan’ın yeniden politik bir aktör olarak devreye girmesi ve politik inisiyatif alması için AKP-MHP iktidarının özellikle Kürtler için somut olarak ne sundukları/sunacakları önemlidir.  Öcalan’ın kendi arkadaşlarıyla ve gerektiğinde sivil politikacılarla durum değerlendirmesi için doğrudan görüşmeler yapmadan, gözle görünebilir somut ama güçlü sembolik bazı adımlar atılmadan tek başına yayınlayacağı bir mektubun etkili olamayacağı biliniyor. Hem devlet hem de Öcalan bu gerçeğin farkındadır.

Cumhurbaşkanı İmralı-Edirne arasında çelişki yaratmak istiyor

Cumhurbaşkanı’nın ‘Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek” biçiminde yaptığı değerlendirmenin açık yorumu; “Ben, İmralı ile anlaşıyorum bundan sonra sen kendine çeki düzen ver.’  Cumhurbaşkanı’nın çıkışı öylesine sıradan ortaya atılmış bir iddia olmadığı açıktır. Burada somutlaştırmak gerekirse, cumhurbaşkanı şu mesajı veriyor: İmralı/Öcalan ile Edirne/Demirtaş arasında bir liderlik rekabeti var. Ben bu liderlikte Öcalan’ın yanındayım. Demirtaş’ın da çok yönlü tasfiye edilmesi gerekir. Cumhurbaşkanı aynı zamanda hem İmralı-Edirne arasında bir rekabet varmış gibi algı oluşturmak için taktik bir hamle yapıyor hem de ikisi arasında organik yani örgütsel bir bağ olduğu mesajını veriyor. 

Devletin istihbarat kurumları ya da az çok objektif analiz yapabilen herkes Öcalan ile Demirtaş arasında ne bir liderlik arayışı ne de bir rekabet olacağını bilir. Her iki liderin oynadıkları misyon, bulundukları konum ve üstlendikleri sorumluluklar birbirinden çok farklıdır. Hiç kimse, kimsenin alanına girmez ve roller çalmaz. Bu nedenle ‘Öcalan-Demirtaş rekabeti’ varmış gibi bir hamle özellikle Kürt toplumu veya seçmeni  arasında bir çatışmaya ya da bölünmeye yol açmaz.

Demirtaş’ın tehdit edilmesi için Ali Kemal Özcan mı devreye sokuldu

Munzur Üniversitesinde öğretim görevlisi Prof. Dr. Ali Kemal Özcan, Belediye seçimleri öncesi, kendisinin deyimiyle Cumhurbaşkanı’nın onayıyla MİT tarafından İmralı’ya gönderilip bir mektup getirtilmiş ve daha sonra kendisi tarafından kamuoyuna açıklanmıştı. Açıklanan bu mektup beklenilen politik etkiyi yaratmadığı gibi içeriği de sanıldığı gibi Öcalan’ın seçimlerde tarafsız kalın diye bir mesaj içermediği ve kararın esasen HDP yönetimi vermesi gerektiği belirtiliyordu.

Özcan’ın MİT ile resmi bir ilişkisi var mı? Bilinmiyor. Ya da iletişim düzeyi nedir? Bizim bileceğimiz konular değil. İlgi alanımız dışında olan bir durum. Ancak devlet neden bir başkasını değil de Özcan’ı tercih etti? Özcan’ın Öcalan ile özel bir hukuku mu var da ondan gönderildi. Ya da devletin resmi makamlarına ‘benim Öcalan üzerinde bir etkim var. Onu ancak ‘ben ikna ederim’ mi dedi? Bütün bu benzeri soruların muhatabı Özcan’dır.

Aynı kişi Cumhurbaşkanı’nın ‘Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek’ açıklamasının ardından yeniden medyaya çıktı ve Demirtaş’ı açıktan ölümle tehdit etti. Özcan yaptığı açıklamada “Şimdi Demirtaş çıktığında, ben tahminimi söylüyorum, canını kurtarırsa eğer bırakın siyaseten iş yapmayı sadece Abdullah Öcalan kurtarabilir » diyor. Ceza hukukunda bunun adı ‘öldürmek amacıyla hedef göstermektir’.  Özcan, Demirtaş’tan nefret ediyor. Bütün cümlelerinde, açıklamalarında bunu yansıtıyor. Bu kez daha ileri giderek ‘eğer canını kurtarırsa’ yani canını kurtarmayabilir ve öldürülebilir. Peki, kim Demirtaş’ın canını alabilir. Sanırım bunu da bildiğini ima ediyor. Bunun için de Öcalan’ı işaret ediyor ve diyor ki « Sadece Abdullah Öcalan, Demirtaş’ın canını kurtarabilir. » Akla şu soru geliyor: Öcalan, Demirtaş’ın canını kimden kurtaracak. PKK’den mi? Devlet’ten mi ? Özcan aslında burada doğrudan PKK’yi hem işaret ediyor hem itham ediyor. Aslında Demirtaş tahliye olduğunda başına bir iş gelirse adres Öcalan’dır demek istiyor.  Bir bakıma kurtulmasının Öcalan’ın insafına bağlı olduğunu söyleyerek eğer Demirtaş’a bir şey olursa Öcalan’ın kararıyla olacağını ima ediyor. Bir bakıma Öcalan’ı savunma adı altında aslında hedef gösteriyor.

Özcan, bilgi kirliliğine başvuruyor. Öcalan’ın bu konudaki görüşünü bildiğini ima ediyor.  Yaptığı değerlendirmeler dikkatlice okunduğunda Öcalan üzerinde etkili olduğunu hatta yönlendirdiği algısını oluşturmaya çalışıyor.

Peki, Özcan hangi güce ve güvene dayanarak 6 milyon oy almış bir parti liderini ‘eğer canını kurtarırsa’ diyerek alenen tehdit ediyor. Öyle aklına geleni söylemiyor. Ne söylüyorsa bilerek söylüyor. ‘Tahminim’ kelimesiyle aslında dikkat dağıtıyor.  Özcan akademik  değil doğrudan kriminal bir analiz yapıyor. Çıktığında ‘canını eğer kurtarabilirse’ gibi bir cümlede hiçbir bilimsel yorum ve analiz yok sadece kriminal bir tehdit var.

Özcan ekliyor: “Selahattin Demirtaş’ın Öcalan’a, Öcalan’dan da öte Kürt halkına, çıktığında bunlar sorulacak. Sen ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ niye dedin?” dedi. HDP seçmeninin tamamının Demirtaş’ın arkasında durduğunu ve onu bilerek desteklemeye devam ettiğini bilen Özcan, ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ politikasının eleştirisini yapabilir. Bu gayet doğaldır, kimse neden eleştiri yapıyorsun diyemez, dememelidir. Bunu doğru gören de yanlış gören de var. Özcan da bu politikayı eleştiriyor ve süreci baltaladığını iddia ediyor. Bu da bir görüş ama bu kadar işin içinde olduğuna göre gelişmeleri de çok iyi bilmesi gerekir. Amed Dicle’nin ‘OSLO GÖRÜŞMELERİ’ isimli bir kitabı yayınlandı. Eminim bu kitabı okumuştur. Bizim yani toplumun, yazarların veya gazetecilerin bilmediği öyle çok önemli bilgiler var.

Demirtaş’tan ‘eğer canını kurtarırsa’ diyecek kadar nefret eden Özcan, ‘seni başkan yaptırmayacağız’ cümlesini de çok bilinçli olarak çarpıtıyor. Bu cümle nedeniyle ‘görüşmelerin bittiğini’ iddia ediyor. Hâlbuki işin gerçeği böyle değil.

Örneğin:

28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe Sarayında, HDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken ve dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’nun katıldığı toplantıda 10 madde üzerinden bir anlaşmaya varıldığı açıklandı. Bu maddelerin içerisinde en ön plana çıkan madde ise ‘Öcalan’ın PKK’yi bahar aylarında silah bırakma için kongre toplanması’ çağrısıydı.

 

1 Mart 2015’te, KCK Eş Başkanlığı  ise « Öcalan tarafından yapılan silah bırakma çağrısı tarihi bir adım olarak nitelendirilerek hükümet üzerine düşeni yaptığı takdirde sorumluluklarını yerine getireceklerin”i açıkladı. 

1 Mart 2015’te, ABD Dışişleri Bakanlığı da « Öcalan tarafından yapılan silah bırakma çağrısını memnuniyetle karşıladığı » açıklandı.

20 Mart 2015’te, Cumhurbaşkanı  Erdoğan ilginç bir şekilde ‘İzleme Heyeti’nden haberinin olmadığını ve bu olaya olumlu bakmadığını’ kamuoyuna açıkladı.

 22 Mart 2015 tarihinde yine Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Dolmabahçe toplantısını doğru bulmadığını’ açıklayarak süreci fiilen bitirdi ve operasyonlar başladı.

HDP ise 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde ‘Seni Başkan yaptırmayacağız’ açıklamasını yaptı. Ancak HDP’nin seçim stratejisi sanıldığı gibi bu slogan üzerinde yürütülmedi ve sonuçta HDP  % 13,02 oy olarak politik dengeleri değiştirdi. Her şeyi bilen veya bilgisine sahip olan Özcan, ‘seni başkan yaptırmayacağız’ açıklamasının nasıl yapıldığını da biliyor olması gerekir.

Özcan, sıklıkla ‘üzüm yemek istiyorum’ diyor ama yaptığı bütün açıklamalarla amacı  ‘bağcıyı tehdit’ ederek iktidara mesaj veriyor.   Özcan gibi Akit ve Yeni Şafak yazarları da ‘bağcıyı dövmeye, tehdit etmeye’ devam ediyorlar.

Peki, neden Demirtaş hedefte;

Demirtaş. 5 yıldır tutuklu bulunuyor. Yapılan bütün yargılamaların hukuki olmadığı, politik gerekçelerle tutuklandığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarıyla doğrulandı.  Demirtaş, mahkeme duruşmalarında demokratik değerleri ve sorunların demokratik çözümünü esas aldığını, muhatabın da parlamento olduğunu açıkladı. AKP iktidarını eleştirdi. Kendisi hakkında verilen kararların hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ortaya koydu. Sadece HDP seçmeni üzerinde değil, farklı politik fikirleri sahip insanlar tarafından sevildi, ciddiye alındı. Özellikle Kürt halkı tarafından çok üst düzeyde sahiplenildi.

 Demirtaş aynı zamanda politik sürece doğru zamanda, doğru koşullarda müdahale etmeyi başardı ve HDP’nin güç kazanmasına katkısı sundu.  Cezaevinde olmasına rağmen zaman zaman politik gündemi belirledi denebilir. Demirtaş, silahların susması, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özellikle Kürt sorunun ancak parlamentoda çözüleceğine dikkat çekti. Ortaya koyduğu önerilerle HDP’nin politik aktivitesini etkiledi denebilir.  Demirtaş, hemen her fırsatta sorunların çözümünde kim sorumluluk alırsa ya da kim samimi ve ciddi yaklaşırsa HDP’nin o kesimlerle görüşeceğine dikkat çekti.  Mesele gerçekten sorunları çözmekse AKP ile de görüşebileceğini belirtirken iktidarın tasfiye politikalarına karşı açık tutum alıyor.

İktidar, Demirtaş’ı tutuklayarak politik etki alanını kırmak istedi ama tersi oldu toplumsal etki alanı çok daha fazla gelişti. Bugünkü politik kriz içerisinde çok daha güçlü bir lider profili çiziyor. Özellikle HDP seçmeni üzerinde ciddi bir etki yarattığını ve önemli bir sahiplenmenin oluştuğunu AKP iktidarı  dahil olmak üzere herkesin kabul ettiği bir durum. Fiilen seçim sürecine girildiği bu dönemde Demirtaş’ın bir aktör olarak ön plana çıkmasının kaçınılmaz olduğu da görülüyor. Bu nedenle iktidar, özellikle HDP seçmeni üzerinde mutlak bir etkisi olan Demirtaş’ın politik olarak etkisizleştirilmesi için bütün olanaklarını kullanıyor.  Bunun için tehdit yöntemlerini dahi devreye sokuyor. Halbuki sorunların çözümünde bu tür yöntemlerin hiçbir etkisi olmadığı deneylerde kaç kez doğrulandı.

Demirtaş’ı politik olarak etkisizleştirmek yerine sorunların çözümünde bir aktör olarak desteklenmesi Türkiye için bir kazanım olacaktır. Yapılan iste tam tersi olup kendisine yönelik yapılan saldırılar açık bir tehdide dönüştü.  Bugün içeride ve yarın dışarıda Demirtaş’ın koruması devletin sorumluluğundandır. Aynı şekilde Demirtaş’ı açıktan hedef gösteren Özcan da olası bir saldırıdan hukuki olarak sorumlu olacaktır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu