Genel

CUMHURİYETİN ANTROPOLOJİSİ…

Heybet Akdoğan

Militarist yöntemlerle yeni bir toplum yaratmanın siyasal basamağı olan cumhuriyet, katı ve ulusal toplumsallaşmanın hem koruyucu hem de bölücü versiyonudur. Ordu karakterli bir toplum mühendisliği olan cumhuriyet, sanayi devriminin ardından, imparatorluk rejimlerinin daha seküler ve modern anlayışıyla harmanlaştırılmış yeni ve liberal bir toplum tasavvurudur.

Ulus devletlerin kurulum aşamasında cumhuriyet kavramının uluslar tarafından bir dünya cenneti olarak görülmesi, oluşmuş olan toplumsal organizasyonun bilinçsel sürecinin kapitalist sistemde rakip tanımamasını ifade etmektedir. Nitekim cumhuriyetlerin taşıdığı anlamla, kuruluş nedenlerini karşılaştırdığımızda, ifade edilen gerçeklikle örtüştüştüğünü görebilmekteyiz. Cumhuriyetin rekabetçi kamusal yapılanması karşısında, ikincil bir hüviyet kazanmış olan demokrasi, gerçek bir demokrasi anlayışı olmayıp; sorgulanmayan toplumsal hareketin, sinerjik meta ilişkilerinin alan daralması karşısında, alan yaratmak için savunulan pazar özgürlüğüdür.

Zaten ulusal gücün toplumlarda bireysel hegemonyayı yaratması, demokrasiyi uygulanan bir eşitlik anlayışı olarak algılatması, bu gerçeklikle işlerlik kazanmaktadır. Bireysel gücün, toplumsal güçle birleşmesiyle; toplumsal alanda yaşanılan çelişkilerin üstünün örtülmesi, cumhuriyet rejimlerinde “halka karşı halk savaşı”savını düşündürttüren toplumsal çözüm arayışlarının bir parçasıdır. İmparatorluk yönetimlerinde asırlarca aşağılanmış olan birey ve toplum karakteri ilk defa, cumhuriyetle kazandığı bireysel ve toplumsal rekabetçi özgürlüğü; olması gereken bir özgürlük anlayışı olarak benimsemiş, bireysel ve toplumsal zihninde yanılsamalı bir algıyla bilinçsel olarak sistematize etmiştir.

Toplumsal karakterin çekirdeği olan komünal ruh hâlinin değerleri üzerinden her zaman siyaset yapan bürokratik ahlak, toplumsal değerleri kullanarak, cumhuriyet yönetimiyle toplumun üstünde bir yönetim erki olarak var olmuştur. Bu nedenle, toplumsal değerler üzerinden siyaset yapan bürokrasi kurumu, demokrasiyi yaşanılır bir eşitlik anlayışı olarak değil, araçsallaştıran bir sistem olarak topluma lanse etmiştir.

Toplumsal algının bu gerçekliği kontrol etmeden, sadece imparatorluk baskısından kurtuluş adına, cumhuriyet rejimini özgür ve eşit bir devlet anlayışı olarak görmesi; cumhuriyetçi olmamanın, geri gelmesi mümkün olmayan arkaik ve anakronik bir düzenin taraftarlığını benimseten inancınında toplum tarafından onaylanmasıdır.

Halkın çıkarlarını korumak adına, ulus devlet mantığıyla kurulan cumhuriyet, kendi ulus ideolojisi gereği, demokrasinin içselleştirilmesini, ötekileştirme mantalitesi üzerinden gerçekleştirdiğinden dolayı; cumhuriyet sisteminin belirgin toplumsal çelişkisini sistematikleşletiren halk ve ulus ayrımı, ulus devlet yapılanmalarının anayasal ve hukuksal rejimlerinide kanunlaştıran hükümler olmuştur.

Bugün var olan bütün cumhuriyet ülkelerine baktığımızda, kentli ve kırlı toplumsal farklılığın ulus ekonomisine dayanılarak, eşitsiz bir toplumsal modeli yaratması, cumhuriyet yönetiminin icat edilen, doğal toplumsal yapıyı bozan, sınıflı zihniyetin bir ürünü olduğunu tanıtlamaktadır.

Özellikle, Türkiye’de Kemalist antropolojiye göre toplumsal dizaynı gerçekleştirilmiş cumhuriyet yönetimine baktığımızda, varlığını askeri darbelere borçlu olan, hizaya getirilmiş halktan süzülerek oluşturulmuş bir ulus toplumunu görmekteyiz. Kemalist ideolojiye göre kurgulanmış olan Türk ulus toplumu ve yönetim organizması olan cumhuriyet; toplumu, laik( liberal) bir kalıba göre şekil verilmesi gereken nesne, halkı ise ehlileştirilmesi gereken barbar bir “entite” olarak görmektedir.

Cumhuriyet metaforlarıyla başkalaştırılan ( yabancılaştırılan) toplumlar, modern yüzyılımızın tasarlamış olduğu “endüstri toplumu”nun laik ve gittikçe sekülerleşen sosyal mühendislik projesidirler. Dikkat edersek, modern yüzyılın toplum bilimi olan sosyolojinin, kapitalizmle birlikte bilimsel bir literatüre sahip olmasıyla; endüstriyel toplum modelinde, insan kaynaklarının iş bölüşümüne göre statü kazanmasını sosyoloji, cumhuriyetler sistemi içinde bir toplum kuralı olarak teorileştirmiştir . Bu nedenle sosyolojinin bir toplum bilimi oluşunun temel nedeninde, kapitalizmin etkili olduğunu anlamaktayız.

İmparatorluklar çağından, cumhuriyetler çağına kadar değişmez militarist mantıkla şekillendirilen toplumların modern ideolojik formu olan cumhuriyet rejimleri, modern asrımızın egemen sömürücü gücünün; politik, kültürel ve hukuksal içeriğinin nasıl olduğunu bizlere somut olarak izah etmektedir. Modern toplumsal yapının liberal felsefesiyle halklara dayatılmış olan, dünya cumhuriyet modelleri, içerisinde bulunduğumuz emperyalist düzenin; ordu, din ve siyaset üçgeninde gelişen yönetim vesayetinin bir oluşumudur.

(Heybet Akdoğan)

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu