Genel

PARTİZAN’IN YADSIMANIN YADSINMASI YASASINA YAKLAŞIMINA DAİR

Umut Yayıncılık’ın çıkardığı Partizan dergisinin şubat 2021 tarihli 94. sayısında ”Maoizm İçin Mao’nun Katkıları Olmazsa Olmazdır” başlıklı bir yazı yer aldı. Yadsımanın yadsıması yazısını konu eden bu yasada Mao’nun görüşü savunulmaya çalışılırken Yadsımanın yadsıması yasasının diyalektiğin bir yasası olarak savunan Mehmet Ali Eser hakaretlerle Maoizm karşıtı ilan edildi. Biz, bu yazıda Partizanın uslubundaki olumsuzluk dışında esas olarak yadsımanın yadsıması yasasının diyalektiğin nesnel bir yasası olup olmadığını tartışacağız.Bizim, buradaki amacımız polemik yapmak değil gerçekleri savunmaktır. Mao’nun Stalin’le birlikte yadsımanın yadsıması yasasına itiraz ettiği bilinmektedir. Fakat, ne Mao’nun ne de Stalin’in söz konusu yasaya itirazı temellendirilmemiştir.Partizanın yazarı bu itirazı temellendirmeye çalışıyor; fakat bu temellendirme girişimi bir tarihsel materyalizm karikatürü ile sonuçlanıyor.

Partizanın yazarı Mao’nun yadsımanın yadsıması yasasına itirazını temellendirmeye çalışırken sürekli toplum bilim alanında geziniyor; doğanın diyalektiği alanına hiç girmiyor. Çünkü, söz konusu yasasının doğanın diyalektiğine ilişkin temellendirilmesi nisbeten kolaydır. Çiçek-tohum-çiçek, kelebek-krizalit-kelebek, inorganik doğa-organik doğa-inorganik doğa örnekleri gibi bir çok örnekten hareketle yadsımasının yadsıması yasası doğanın diyalektiğine ilişkin olarak temellendirilebilir. Fakat söz konusu yasanın toplumların değişiminin tarihine ilişkin olarak temellendirilmesi nisbeten ekonomi politik bilgisi gerektiren zor bir iştir. Çünkü, yadsımanın yadsıması yasası toplum bilim alanında kendi tarihini henüz tamamlayıp gerçekleşmemiş bir yasadır. Biz, bu zor işi üstlenip Partizan’ın yazarının bizi çektiği tarihsel materyalizm biliminin alanında söz konusu yasayı temellendirmeye çalışacağız.

Maddenin hareketinin diyalektiği bir süreçtir.Maddenin hareketinin diyalektiğini içinde gerçekleştiği süreçten soyutlarsak geriye yalnızca diyalektiğin temel yasası olarak ”karşıtların birliği ve savaşımı” kalır. Karşıtların birliği ve savaşımı yasası doğanın ve toplumun hareketini anlamanın, bu harekete müdahale etmenin temelini oluşturur. Fakat, bir yöntem olarak diyalektiği kavramak, onu bir bilgi teorisi olarak anlamak için tek başına ”karşıtların birliği ve savaşımı” yasası yetersiz kalır. Diyalektik neden bilgi teorisinin yöntemidir? Çünkü, diyalektik, doğadaki ve toplumdaki hareketin yasalarının kendisidir. ”Niceliğin niteliğe dönüşümü” ve ”yadsımanın yadsıması” yasalarını diyalektiğin yasaları olarak kavramak için hareketin diyalektiğini bir süreç olarak ele almak gerekir. ”Karşıtların birliği ve savaşımı” hareketi bir çelişki olarak ifade etmekle birlikte bize bu çelişkinin içinde gerçekleştiği sürece ilişkin bir bilgi vermez. Oysa, ”niceliğin niteliğe dönüşümü” yasası ve ”yadsımanın yadsıması” yasası kendi içerikleriyle birlikte hareketin gerçekleştiği sürecin bilgisini de vermektedirler.Dolayısıyla. diyalektiği bilgi teorisi olarak kavramak için yalnızca onun yasalarının bilgisi yeterli değildir; öz, biçim, süreç gibi diyalektiğin katagorileri de bilgi teorisini temellendirmede ele alınmalıdır.

”Yadsımanın yadsıması” yasasına ilişkin spekülatif yaklaşımların temelinde diyaletik yöntemi yalnızca yasalarıyla birlikte ele alma ve onun öz, biçim, süreç gibi katagorilerini değerlendirme dışında bırakma hatası vardır.Biz, burada, yadsımanın yadsıması yasasını doğadaki ve toplumlardaki hareketin bir yasası olarak ele almakla birlikte bu yazıda özel olarak toplumların tarihsel hareketinin bir yasası olarak değerlendireceğiz. Çünkü, yadsımanın yadsıması yasası üzerindeki tartışmalar daha çok bu alana ilişkin olarak yaşanmaktadır. Ne emek etkinliğinin tarihsel hareketi ne de üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kapitalist toplumla başlamamıştır.Tarihsel hareket ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan bir süreçtir.Kapitalist toplum, emek etkinliğinin, üretim araçları üzerindeki mülkiyet biçimi tarafından koşullanan tarihsel hareketinin aşamalarından biridir. Proletaryayı,emek etkinliğinin bu tarihsel hareketini komünist topluma doğru ilerletecek tarihsel özne yapan şey onun emeği toplumsallaştıran sınıf olmasıdır.Ne köle emeği, ne serf emeği, ne küçük üretici emeği, ne de zanatçi emeği toplumsal emektir. Bunlar özel emek formlarıdır. Emeğin toplumsallaşması için emek-gücünün meta haline gelmesi gerekir.Dolayısıyla, ne köle emeği, ne serf emeği, ne küçük üretici emeği, ne de zanatçi emeği üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti yadsıyabilir.Bu emek türlerinin hepsi üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti zorunlu olarak gerektirir.Bu nedenle feodal toplumun bağrındaki ortaklaşmacı girişimler ütopya olarak kalmıştır.Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti yadsıyacak sınıf emeği toplumsallaştıran ve böylelikle üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyetin tarihsel koşullarını yaratmış olan proletaryadır.

Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin yadsınması da emek etkinliğinin ilkel komünden başlayan tarihsel hareketinin yadsımanın yadsıması biçiminde gerçekleşmesidir. Köleci toplumdan feodal topluma ve feodal toplumdan kapitalist topluma doğru olan tarihsel hareket henüz yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi değildir.Burada, ne köle emeği serf emeğine, ne de serf emeği proleter emeğe dönüşürken mülksüzlerin üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti yadsıyabilmelerinin tarihsel koşulları henüz oluşmamıştır.Köleci toplumdan feodal topluma ve feodal toplumdan kapitalist topluma doğru olan tarihsel süreç, henüz, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin biçimine ilişkin bir dönüşüm ifade eder; bu, üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin yadsınması değildir. Bu tarihsel süreçlerdeki mülkiyet biçimide ilişkin dönüşümlerde tarihsel özne rolünü oynayan henüz mülksüz sınıflar değil doğanın ve toplumların hareketinin mutlak yasası olan eşitsiz gelişme yasasıdır. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin yadsınması, proletaryanın burjuva mülkiyeti ve proletarya olarak kendisini de yadsımasıyla gerçekleşir.Dolaysıyla, köle sahibi, toprak beyi ve kapitalist birbirinin karşıtı değil özdeşi olduğu gibi köle, serf ve proleter de birbirinin özdeşidirler.Emek etkinliğinin tarihsel hareketi içinde bu özdeşlik iki kez bozulur.Birincisinde, ilkel komünal mülkiyetin üretim araçları üstünde özel mülkiyet olarak köleci toplum tarafından yadsınmasında ve ikinci olarak, kapitalist mülkiyetin toplumsal mülkiyet tarafından yadsınmasında. İşte, emek etkinliğinin tarihsel hareketinin seyrinde yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesinin diyalektiği böyledir.

Tarihsel hareketin gelişimi içinde ne köle sahibinin toprak beyine ve toprak beyinin veya tüccarın kapitaliste dönüşümü ne de kölenin serfe ve serfin proletere dönüşümünde olduğu gibi köleci toplumun feodal topluma ve feodal toplumun kapitalist topluma dönüşümü ”kendi karşıtına” dönüşüm değildir. Tarihsel hareketin gelişimi içinde kendi karşıtına dönüşüm yadsımanın yadsıması biçiminde iki yadsımayla gerçekleşir. Birincisinde üretim araçları üzerindeki köleci mülkiyetin ilkel komünal mülkiyeti yadsımasında ve ikincisinde üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinin kapitalist mülkiyeti yadsımasında.

Tarihsel hareketin gelişiminde mülkiyet ilişkilerinin kendi karşıtına dönüşmesi ve kendi karşıtına dönüşen mülkiyet ilişkilerinin tekrar karşıtına dönüşerek başlangıçtaki mülkiyet ilişkisinin yeni bir temel üzerinde, tarihsel hareketin seyri içinde edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak yeniden gerçekleşmesi ilkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum, sosyalist toplum, komünist toplum olmak üzere toplam beş yadsımayla gerçekleşir. Bunlardan, ilkel komünal toplumun köleci topluma ve kapitalist toplumun sosyalist topluma dönüşmesi dışındaki diğer üç yadsıma mülkiyet ilişkilerinin kendi karşıtına dönüşmesi değil özdeşine dönüşmesidir (Köleci toplumun feodal topluma, feodal toplumun kapitalist topluma ve sosyalist toplumun komünist topluma dönüşmesi). Böylece, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi toplumsal tarihin hareketinin bütününe ilişkin bir süreçtir. Bu tarihsel süreci, tek başına, karşıtların birliği ve savaşımına indirgemek tarihsel gelişmeyi bir süreç olarak ele almak yerine karşıtların birliği ve savaşımı bağlamında tarihsel hareketi vülgerize etmek anlamına gelir. Kuşkusuz, tarihsel hareketin seyrinde ”karşıtların birliği ve savaşımı” yasası belirleyicidir. Fakat, tek başına bu yasa toplumsal hareketin tarihini açıklamaya yetmez. Çünkü, ”karşıtların birliği ve savaşımı” yasası kendisinde bir süreç tanımı içermez. Köleci toplumun Amerika’da olduğu gibi kapitalist toplumun bağrında yeniden ortaya çıkması, tarihsel hareketin düz bir şekilde geriye dönüşümsüz bir hareket olmadığını, geriye dönüşümlerle bağıntılı kompleks bir süreç olduğunu gösterir.

Kuşkusuz, köleci toplumdan feodal topluma ve feodal toplumdan kapitalist topluma dönüşüm bir önceki üretim ilişkisinin yadsınmasıdır.Ancak, buradaki yadsıma, mülkiyet ilişkilerinin kendi karşıtına dönüşmesi değil özdeşine dönüşmesi olarak, henüz, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi değildir.Yadsımanın yadsıması yasası, üretim araçları üzerinde özel mülkiyetle birlikte ekonomi politiğin doğumu, köleci, feodal, kapitalist toplumlarda farklı mülkiyet ilişkileri altında gelişimi ve komünist toplumda üretici güçlerde muazzam gelişmenin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanımasıyla birlikte değer yasasının zorunluluklarının aşılarak ölümünün gerçekleşmesiyle tarihsel sürecinin diyalektiğidir.

Yadsımanın yadsıması yasası, tarihsel hareketin seyrindeki karşıtların birliği ve savaşımını kapsar; fakat, karşıtların birliği ve savaşımını her farklı durakta değişen bir süreç olarak ele almayı gerektirir.Yadsımanın yadsıması biçiminde gerçekleşen tarihsel hareket, başlangıçtaki içeriğin gelişme sürecinde edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak yeni bir temel üzerinde yeniden ortaya çıkmasıdır.Toplum tarihi için başlangıçtaki içeriğin bu zenginleşmesi üretici güçlerdeki gelişmedir. İlkel komünal toplumdan komünist topluma doğru yadsımanın yadsıması biçiminde gelişen tarihsel hareket üretici güçlerin gelişme yasasının zorunlu biçimidir.

Kapitalist toplumun üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin son toplum biçimi olması proletaryayı tarihin öznesi konomuna getirir.Fakat, yadsımanın yadsımasının gerçekleşerek üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması, üretim araçlarını toplumsallaştıran bir devrim olarak iradi bir etkinlik gerektirir. Sosyalist toplumdan önceki bütün toplum biçimleri üretim araçları üzerinde mülkiyet biçiminin koşulladığı emek etkinliğinin hareket yasalarının birbirini izleyen üretim ilişkileri biçiminde, eşitsiz gelişme yasasının egemenliği altında kendiliğinden gerçekleşmesidir.Kapitalist toplumdan komünist toplumun ikinci aşamasına doğru gerçekleşen süreç ise bir kendiğinden gerçekleşme değil proletaryanın politik öznesinin öncülüğünde iradi olarak gerçekleşecek olan bir süreçtir.

İnsanın insan olarak ontolojik varlığını belirleyen emek etkinliğidir.Tarihsel materyalizm bilimi farklı mülkiyet ilişkilerinde emek etkinliğinin hareket yasalarını inceler.Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki, tarihsel materyalizm biliminin temel çelişkisi, insanın ontolojik varlığının koşulu olarak emek etkinliğiyle farklı mülkiyet ilişkileri arasındaki çelişkidir. Bu çelişki, Marksist litaratürde üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki olarak ifade edilmiştir.Bu çelişkinin tarihi insanlık tarihiyle birlikte ilkel komünal toplumdan başlar. Kapitalist üretim ilişkileri bu çelişkinin özgün tarihsel biçimlerinden biridir. Yadsımanın yadsıması yasasının toplum tarihine ilişkin olarak gerçekleşmesi üretim araçları üzerinde özel mülkiyetle birlikte ortaya çıkan ekonomi politiğin doğumundan, komünist toplumun ikinci aşamasında üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyert altında(ilkel komünal toplumdaki gibi) üretici güçlerdeki muazzam gelişmenin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanımasıyla ”değer yasası”yla birlikte fiilen ortadan kalkarak ölümüne kadar olan tarihsel süreci tanımlar.

Yadsımanın yadsıması yasasının toplum tarihine ilişkin olarak bize tanımladığı çelişki, ekonomi politiğin, ekonomi politik olarak doğumu ve ölümünü belirleyen çelişkidir. Diyalektiğin yasalarından biri olarak yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleştiği tarihsel süreç ilkel komünal toplumdan komünist topluma kadar olan süreçtir.Belirli bir mülkiyet ilişkisinde emek etkinliğinin hareket yasalarının çelişkileri, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleştiği,insanın ontolojik varlığının özü olarak emek etkinliğinin bütün bir tarihsel süreçteki hareket yasalarının aldığı özel bir biçim olarak sınırlı bir tarihsel süreci kapsar.

Diyalektiğin yasaları yanında bir de bu yasalarla ilişkili olarak öz, biçim, süreç gibi katagorileri vardır.Diyalektiğin katagorilerini ihmal ederek yalnızca yasalarıyla düşünmek diyalektiği vulgarize etmektir. Yadsımanın yadsıması yasası emek etkinliğinin tarihinde mülkiyet ilişkilerindeki özsel değişimin diyalektiğini ifade eder.İlkel komünal toplumun köleci toplum tarafından yadsınması mülkiyet ilişkilerinde özsel bir değişimi ifade eder. Yine, kapitalist toplumun sosyalist toplum tarafından yadsınması üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin toplumsal mülkiyet tarafından yadsınması olarak insanın insan olarak emek etkinliğinin tarihinde başlangıçtaki ortaklaşa komünal mülkiyetin daha yüksek bir temel üzerindeyeniden gerçekleşmesi olarak mülkiyet ilişkilerinde özsel bir değişimi ifade eder.Oysa, köleci toplumun feodal toplum tarafından ve feodal toplumun da kapitalist toplum tarafından yadsınması mülkiyet ilişkilerinde özsel bir değişim değil biçimsel bir değişimdir.Köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplumun üçü de üretim araçları üzerinde özel mülkiyet toplumlarıdır.Bu toplumların birbirini izleyen tarihsel süreçlerinde değişen şey mülkiyet ilişkilerinde özsel bir değişim değil emek sömürüsünün biçimidir.Bununla birlikte, ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan tarihsel süreçte birbirini izleyen her toplum biçiminde emek etkinliğinin hareket yasaları mülkiyet ilişkilerine özgü farklı biçimlere bürünür. Üretici güçlerdeki tarihsel gelişme komünal mülkiyeti parçalarken, aynı gelişme, daha ileriki bir tarihsel aşamada komünal mülkiyeti daha yüksek bir temel üzerinde, çok gelişmiş üretici güçler zemininde yeniden yaratır.Tarihsel hareketin diyalektiği olarak yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesinin toplumlar tarihine ilişkin diyalektiği böyledir.

Yadsımanın yadsıması yasası bize tarihsel hareketin yönünü gösterir. İlkel komünal toplum ve komünist toplumun özneleri özdeştir.Köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum özdeş özneler arasındak bir üretim ilişkisi değildir.Köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum üretim araçları üstündeki özel mülkiyet biçimine bağlı olarak mülk sahiplerinin mülksüzler üzerindeki dikdatörlüğüdür.Demokrasi kavramı özdeş özneler arasındaki ilişkiyi tanımlar.Demokrasinin bir devlet biçimi olarak değil, yani, Üretim araçları üzerindeki özel mülk sahiplerinin mülksüzler üzerindeki dikdatörlüğü olarak değil ama özdeş özneler arasındaki toplumsal alışkanlığa dönüşmüş bir üretim ilişkisi, bir toplumsal varoluş olarak gerçekleşmesi ancak sınıfsız komünist toplumda mümkündür; insanlığın bu tarihsel sürece girdiği evre sosyalist toplumda üretim araçlarının toplumsallaştırılmasıyla başlar.

İnsanın ontolojik varoluşunun koşulu olarak emek etkinliğinin tarihsel hareket yasalarındaki antagonizma, onun bütün tarihsel sürecinde iki biçimde çözülür.Bunlardan birincisi ilkel komünal mülkiyetin köleci mülkiyet tarafından yadsınması ve ikincisi kapitalist özel mülkiyetin toplumsal mülkiyet tarafından yadsınmasıdır.Bu iki yadsıma mülkiyet ilişkilerinin kendi karşıtına dönüşmesi olarak emek etkinliğinin hareket yasalarındaki uzlaşmaz karşıtlığın çözümüdür.Buna karşılık, Köleci toplumun feodal toplum ve feodal toplumun kapitalist toplum tarafından yadsınması mülkiyet ilişkilerinin kendi karşıtına dönüşmesi, yani, emek etkinliğinin hareket yasalarındaki uzlaşmaz karşıtlığın çözümü değildir.Bunun için, emek etkinliğin hareket yasalarındaki uzlaşmaz karşıtlığın çözümü olarak yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi, ilkel komünal mülkiyetin köleci mülkiyet tarafından (birinci antagonizma ve yadsıma), köleci mülkiyetin feodal mülkiyet tarafından, feodal mülkiyetin kapitalist mülkiyet tarafından, kapitalist mülkiyetin sosyalist mülkiyet tarafından (ikinci antagonizma ve yadsıma) ve sosyalist mülkiyetinde komünist mülkiyet tarafından yadsınmasıyla toplum beş yadsımada gerçekleşir.

Köleci üretim ilişkileri, feodal üretim ilişkileri ve kapitalist üretim ilişkileri arasındaki karşıtlık bir uzlaşmaz karşıtlık değildir.Bu üretim ilişileri belirli bir üretim ilişkisi içersinde birarada varolabilir. Nitekim, tarımda yarı-feodal üretim ilişkileri komprador kapitalizle bir arada varolmakta ve onun tarafından yeniden üretilmektedir.Fakat, üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetle birlikte belirli bir üretim ilişkisinde birarada varolamaz.Bu iki mülkiyet biçimi uzlaşmaz karşıtlık halindedir. Yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi, emek etkinliğinin mülkiyet biçimleri tarafından belirlenen hareket yasalarının içinde gerçekleştiği ilkel komünal toplumdan komünist topluma kadar olan bütün bir tarihsel süreci kapsar.Buna karşılık, belirli bir üretim ilişkisinin başka bir üretim ilişkisine dönüşmesi yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleştiği bütün bir tarihsel sürecin özel bir durağıdır.

Yadsımanın yadsıması yasasının toplum tarihinde yok sayılmasının nedeni, emek etkinliğinin hareket yasaları olarak tarihsel hareketi ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru gerçekleşen bir süreç olarak ele almayıp, birbirini izleyen her mülkiyet ilişkisinin tarihini birbirinden yalıtmak, üretim araçları üzerinde özel mülkiyetle birlikte doğan ekonomi politiğin üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyetin ikinci aşamasında, sınıfsız toplumda ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesiyle ölümüyle gerçekleşen tarihsel hareketin diyalektiğini anlamamaktır. Partizan’ın Mao’dan ve Stalin’den hareketle, Marks, Engels ve Lenin’e rağmen yadsımanın yadsıması yasasını yok sayması, bir hatayı sistemleştirerek sahiplenmek adına tarihsel materyalizm bilimi ve onun yöntemi olarak diyalektiği tahrif etmeye yönelik bir tutumdur. Partizan’ın, Mao’nun söz konusu yasaya itirazını temellendirmeye çalışırken tarihsel materyalizm bilimini tahrif etmesi, bu temellendirme girişiminin zorlama bir çaba olduğunu göstermektedir..Oysa, doğanın yarattığı şeylerde bile bir sapma, bir hata olabilmektedir. Mao ve Stalin gibi tarihin yarattığı kişilklerde neden hata olmasın?

Tarihsel kişikleri putlaştırmak, hatasız mükemmel kişikler olarak idealize etmek komünistlerin işi değil idealistlerin işi olabilir. Mao gibi Stalin de Marksizim-Leninizme sadık kalmaya çalışmış ve katkı yapmış kişiklerdir. Fakat bu, onların hiç hata yapmadıkları anlamına gelmez. Parizan, Mehmet Ali Eser’in diyalektiğin bir yasası olarak yadsımanın yadsıması yasasının varlığını göstermeye çalışırken ifadelerindeki kimi özgünlükleri öne sürerek Mao’dan hareketle yadsımanın yadsıması yasasını inkar ediyor. Partizan, yadsımanın yadsıması yasasının Marks, Engels ve Lenin tarafından örneklemede kullanıldığını fakat temellendirilmediğini söylüyor. Oysa, bu yasayı temellendirmeye yönelik çalışmalar mevcuttur. Örneğin Aleksandr Şeptulin’in Diyalektiğin Katagorileri Ve Yasaları çalışması buna örnek gösterilebilir.

Herhangibir çalışmada bu yasanın temellendirilmesi çeşitli yetersizlikler gösterebilir. Fakat bu, söz konusu yasanın etkin olduğu gerçeğini değiştirmez. Kaldı ki Marks, Engels ve Lenin tarafından söz konusu yasanın örneklem olarak gösreilmesi bile onlrın bu yasayı toplum ve doğa tarihinin diyalektiğinin yasalarından biri olarak ele aldığını göstermeye yeterlidir. Yadsımanın yadsıması yasasının yok sayan Mao ve Stalin’de de bu yok saymanın temellendirilmesine ilişkin özel bir felsefi çalışma yoktur. Kaldı ki Mao’nun yadsımanın yadsımasını yok sayarken savunduğu olumlama-yadsıma-olumlama tanımı, yadsımanın yadsıması yasasının, yani, olumsuzlamanın olumsuzlanması yasasının bir başka ifadesidir. Her yadsıma kendisiyle birlikte oluşan yeni niteliğin bir olumlanmasıdır.Yine, her yadsıma yadsınan niteliğin bir olumsuzlanmasıdır.Fakat, Mao’nun olumlama-yadsıma- olumlama tanımında yadsımanın yadsıması yasasının gösterdiği tarihsel hareketin yönüne ilişkin bir belirlenim yoktur.Mao’da tarihsel hareketin yönü belirsizdir.

Oysa, yadsımanın yadsıması yasası, tıpkı, tohum-çiçek-tohum, kelebek- krizalit- kelebek, üretim araçları üzerinde komünal mülkiyet- üretim araçları üzerinde özel mülkiyet- üretim araçları üzrinde komünal mülkiyet diyalektiğinde olduğu gibi tarihsel hareketin başlangıçtaki içeriğinin daha yüksek bir temel üzerinde yadsımanın yadsıması sürecinde edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak (başlangıçtaki içeriğin basit bir tekrarı olarak değil) özsel olarak yeniden ortaya çıkmasında olduğu gibi tarihsel hareketin yönünü göstermektedir.

Partizan, Mehmet Ali Eser şahsında, yadsımanın yadsıması yasasının olmadığını ispatlamak için küçümseme ve hakaretlerle kolay alt edebileceğini sandığı bir karşıt seçiyor kendisine. Bu tartışmadaki Partizan’ın üslubunun bilimsel bir tartışma için hiç de uygun olmaması bir tarafa, partizan, yadsımanın yadsıması yasasını tartışırken Marks, Engels ve Lenin’den yaptığı ilişkisiz alıntılarla kendisini haklı çıkarmaya çalışıyor. Oysa, söz konusu kimliklerin hepsi de söz konusu yasayı örneklem içinde kullanarak da olsa ifade etmişler ve savunmuşlardır. Partizan, yadsımanın yadsıması yasasına ilişkin bir tartışmada , örneğin, Aleksandr Şeptulin’in Diyalektiğin Katagorileri Ve Yasaları çalışmasını kendisine muhatap olarak almıyor.Çünkü, bu çalışmada, diyalektik yöntemi bütün yönleriyle kavramak için onun yasalarını öz, biçim, süreç gibi katagorileriyle birlikte ele alma zorunluluğu özellikle vurgulanmaktadır.Partizan, Aleksandr Septulin’in söz konusu çalışmasından bahsederek bu vurguları görmezden gelerek yazarı Hegel’in idealist diyalektiğinin etkisinde olmakla suçluyor.

Mao’nun söz konusu yasaya ilişkin yanılgısının temelinde de, tam da böyle, diyalektiğin yasalarını öz , biçim, süreç gibi katagorileriyle ele almamaya ilişkin yöntemsel bir hata vardır.Bir başka söylemle, Mao’nun yadsımanın yadsıması yasasının inkarının kendisi diyalektik değildir. Tarihsel hareketin yönünün komünist topluma doğru olması, üretici güçlerle üretim ilişkilerinin zorunlu uygunluk yasasının kaçınılmaz bir sonucudur. İlkel komünden komünist topluma doğru olan gelişme emek etkinliğinin hareket yasalarının ve dolayısıyla üretici güçlerin gelişme yasalarının zorunlulkları tarafından belirlenir. Dolayısıyla, üretim araçları üzerinde her farklı toplum biçiminde farklı biçimde ortaya çıkan mülkiyet biçimleri de üretici güçlerin tarihsel düzeyi tarafından koşullandırılmıştır. Köle, tükettiğinden daha fazla değer ürettiği için beslenir.Feodal toplumda artı-ürün toprakbeyi tarafından sahiplenir.Kapitalist toplumda art-değer sermayeyi büyütür.Sosyalist toplumda toplumsal fazlalık toplum tarafından sahiplenilir.

Fakat, ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan tarihsel hareketin diyalektiğinin yadsımanın yadsıması yasası biçiminde gerçekleşebilmesi için, yani, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki zorunlu uygunluk yasasının gerçekleşebilmesi için her şeyden önce emek etkinliğinin toplumsallaşması gerekir. Bu, kapitalist toplumda emek-gücünün meta haline gelmesiyle gerçekleşir. Tarihsel hareketin seyrinde birbirini izleyen toplum biçimleri, üretici güçlerin tarihsel gelişmiş düzeyine uygun düşen mülkiyetilşkileri üzerinde gelişir ve yeni üretim ilişkilerinin eski toplumun bağrında ortaya çıkmasıyla üretici güçlerle üretim ilşkileri arasındaki zorunlu uygunluk yasasıyla yeni üretim ilişkilerine uygun düşen yeni mülkiyet biçimleri ortaya çıkar.

”Varlıklarının toplumsal üretiminde insanlar,aralarında zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilşkileri onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuksal ve siyasal üst yapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur.”

K.Marks- Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri s:163-164


Görüldüğü gibi Marks, toplum biçimlerinin ve dolayısıyla mülkiyet ilişkilerinin ürertici güçlerin tarihsel gelişmişlik düzeyi tarafından belirlendiği gerçeğine özel bir vurgu yapmaktadır. Yadsımanın yadsıması yasası, tam da, toplum biçimlerini ve dolayısıyla mülkiyet ilişkilerini belirleye üretici güçlerin gelişme diyalektiğinin tarihsel seyrini tanımlamaktadır. Fakat, doğa yasalarından farklı olarak toplum yasalarıın gerçekleşmesi, tek düze bir seyir izlemez. yeni toplumsal yasalar eskiyen üretim ilişkilerinin devamından yana olan egemen sınıfların direnciyle karşılaşır.Bu nedenle, yeni toplumsal yasaların gerçekleşmek için kendine yol bulması iradi bir etkinliği gerektirir.Bu etkinliğin adı siyasal devrimdir.Kuşkusuz, yeni üretim ilişkileri eski toplumun bağrında üretici güçlerdeki gelişmeye bağlı olarak kendiiğinden ortaya çıkarlar. Fakat bu yeni üretim ilişkilerinin eski üretim ilişkileri yerine egemen hale gelebilmesi eski üst yapıyı değiştirecek siyasal bir devrim gerektirmektedir. Buna karşılık, kolektif üretim ilişkileri diğer toplum biçimlerinden farklı olarak kapitalist toplumun bağrında yaşam şansı bulamaz. Kolektivizm için üretim araçlarını toplumsallaştıracak siyasal bir devrim gerekir. Kendi iç çelişkileriyle an ve an milyonlarca kez yıkılan kapitalist üretim ilişkileri, yine, an ve an milyonlarca kez yeniden kurulur. Yaşamak için emek-gücünü satmak zorunda olan proleter ile kapitalist arasındaki her iş sözleşmesi kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden kurulduğu zemini oluşturmaktadır.Bu kısır döngüye ancak bilinçlenmiş ve örgütlenmiş proletaryanın politik öznesinin öncülüğünde siyasal devrim etkinliği son verebilir.

Sosyalist toplumdan önceki bütün sınıflı toplum biçimleri bir önceki toplum biçiminin bağrında gelişmeye başlar ve onun yerini alır. Yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi, aynı zamanda, özgürlükle zorunluluk arasındaki diyalektik ilişkinin gerçekleşmesidir.Emek etkinliğinin, mülkiyet ilişkilerine karşılık gelen yasaların zorunluluklarından özgürleşmesi, üretici güçlerdeki gelişmenin buna uygun düşen üretim ilişkilerine ve mülkiyet biçimine olanak tanımasıyla gerçekleşir.

İlkel komünal toplumdan komünist topluma doğru tarihsel gelişmenin, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesiyle komünist topluma miras bıraktığı gelişme sürecinde edinilmiş pozitif içerik olarak ”üretici güçlerdeki muazzam gelişmenin” ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanımasıdır. Bu, aynı zamanda, üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin ortaya çıkardığı ekonomi politiğin ekonomi politik olarak çelişkisinin de çözümüdür.

Yadsımanın yadsıması yasası, ekonomi politiğin ekonomi politik olarak çelişkisinin diyalektiğidir. Partizan’ın Maoizm savunuculuğu tarihsel materyalizm biliminin ve onun yöntemi olarak diyalektiğin savunusu değil, tıpkı İbrahim Kaypakkaya savunusu gibi Mao’yu da hatalarıyla birlikte vulger bir ”biz” kavramı ardında siyasal bir miras olarak sahiplenme kaygısıdır. Kuşkusuz, tarihsel kimlikler hatalarıyla değil doğrularıyla sahiplenilmelidir. Politik özne olma iddeası tarihsel materyalizm bilimi ve onun yöntemi olarak diyalektiği doğru kavrama zorunluluğunu da beraberinde getirir.Hata varsa, hatalar düzeltilmelidir.Partizan, başkalarının gözünde çöp ararken kendi gözündeki merteği görmemektedir.Burada, Partizan’ın, Maoizm savunusu adına yadsımanın yadsıması yasasını inkarı bir tarihsel materyalizm karikatürüne dönüşmektedir.

Partizan, şöyle diyor: ”Kapitalizm ”özel mülkiyet”in kendisinin evriminden anlaşılmaz, dolayısıyla ”köken” de konu edilmez.”

Partizan, Sayı:94, s:113


Oysa, Marks, Kapital’de, kapitalizmin üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin evriminden ortaya çıktığını göstermektedir.Kapital’in birinci cildinde kapitalist üretim ilişkilerinin feodal toplumun bağrında nasıl gelişmeye başladığı,basit meta üretiminin kapitalist meta üretimine nasıl dönüştüğü ayrıntılarıyla anlatılır. Marks, Kapital’e meta tahliliyle giriş yapar. Meta üretimi kapitalizme özgü bir üretim tarzı değidir. Meta üretimi köleci toplumda da vardır. Meta üretimi kapitalist toplumda emek-gücünün de metalaşmasıyla toplumsal bir nitelik kazanır. Marks, Kapital’de meta üretimi tahliline kullanım değeriyle değişim değeri, somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığın tahliliyle başlar. Burada, kullanım değeri ve somut emek, emek etkinliğinin, yani, insanlık tarihinin tüm zamanlarında var olan ontolojik kavramlardır. Değişim değeri ve soyut emek ise meta üretimiyle birlikte, yani, mübadeleyle birlikte, yani, ekonomi politik olarak ekonomi politiğin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte ortaya çıkar. Bu tahlilde Marks’ın kendisine temel aldığı ”köken” ontolojik kavramlar kullanım değeri ve somut emektir. Meta üretimiyle birlikte mübadelenin de tarih sahnesine çıkmasıyla kullanım değerinin gerçekleşmesi değişim değirinin gerçekleşmesine, somut emeğin gerçekleşmesi soyut emeğin gerçekleşmesine bağımlı hale gelir. Bu, meta mübadelesiyle birlikte değişim değerinin kullanım değeri ve soyut emeğin somut emek üzerindeki tahakkümüdür.

”Bundan dolayı, kullanım değerlerinin yaratıcısı, yararlı emek olarak emek, insanın bütün toplum biçimlerinden bağımsız bir varoluş koşulu, insan ile doğa arasındaki madde alışverişini ve dolayısıyla insan hayatını mümkün kılan ezelî ve ebedî bir doğal zorunluluktur. Ceketin, keten bezinin vb. kullanım değerleri, kısaca meta cisimleri, iki unsurun, madde ile emeğin bileşimleridir. Cekette, keten bezinde vb. saklı bulunan bütün farklı yararlı emeklerin toplamı çıkarılırsa, geriye, insanın hiçbir etkisi olmadan, doğa tarafından sağlanan bir maddi öz kalır. İnsan, üretim sırasında, ancak doğanın kendisi gibi hareket edebilir, yani maddelerin yalnızca biçimlerini değiştirebilir. Dahası var. Bu biçimlendirme işinde sürekli olarak doğa güçleri tarafından desteklenir. Demek ki, emek, kendisi tarafından üretilen kullanım değerlerinin, yani maddi servetin biricik kaynağı değildir.”

K.marks Kapital cilt 1, Yordam Kitap, 2012, s:56

”Bir şey, değer olmadan da kullanım değeri olabilir. Bir şeyin insana sağladığı yarar, emek harcanmasını gerektirmiyorsa böyle bir durum söz konusudur. Hava, el sürülmemiş topraklar, doğal çayırlar, kendi kendine yetişen ağaçlar vb. için durum budur. Bir şey, meta olmadan da yararlı ve insan emeğinin ürünü olabilir.Ürünüyle kendi ihtiyacını karşılayan bir kimse kullanım değeri yaratmış, ama meta yaratmamış olur. Meta üretmek için, o kimsenin, yalnızca kullanım değeri değil, başkaları için kullanım değeri, toplumsal kullanım değeri üretmesi gerekir. Ve sırf başkaları için üretmesi de yetmez. Orta çağın köylüsü, feodal bey için haraç-tahıl, papaz için öşür-tahıl üretirdi.Ama, haraç-tahıl da öşür-tahıl da, başkaları için üretildikleri için meta olmuyordu. Meta olabilmek için, ürünün, kullanım değeri olarak hizmet edeceği başkasına, mübadele yoluyla aktarılması zorunludur. Son olarak, hiç bir şey, bir kullanım nesnesi olmadan değer olamaz. Bir şey yararsızsa, onun içerdiği emek de yarasızdır; bu emek, emek sayılmaz ve dolayısıyla değer oluşturmaz.”

K.Marks, Kapital cilt 1, Yordam Kitap, 2012, s: 54

Görüldüğü gibi Marks, kullanım değeri ve somut emek kavramlarını emek etkinliğine ve emek etkinliğinin doğayla ilişkisine dair ontolojik temel, ”köken” kavramlar olarak ekonomi politik çözümlemelerinin merkezine koymaktadır.Marks’ın ekonomi politiğin eleştirel çözümlemelerinde ”köken” kavramlardan hareket etmediğini söylemek Marksizmin bir ontolojisinin olmadığını, dolayısıyla Marksizmin yönteminin bilimsel olmadığını söylemekle aynı anlama gelir. Partizan’ın yazarının, diyalektiğin bir yasasının geçerliliğini çürütmek adına Marksizme yaklaşımının vardığı yer burasıdır.

Kullanım değeri ve somut emek meta üretiminden önce ilkel komünal toplumdaki ontolojik varoluşlarına ancak komünist toplumun ikinci aşamasında üretici güçlerdeki muazzam gelişmenin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanıyarak değer yasasıyla birlikte mübadeleyi, yani, ekonomi politiği tarihten kovmasıyla ulaşırlar. Meta üretimiyle birlikte ”değişim değeri” ”kullanım değeri”nin, ”soyut emek” ”somut emek”in bağımsız varlığını yadsımıştır. Komünist toplumun ikinci aşamasında, üretici güçlerdeki gelişmenin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesine olanak tanımasıyla ”emek niceliğe” göre paylaşım zorunluluğunun, yani, ”burjuva hak” tarafından belirlenen tarihsel zorunluluğun ortadan kalkmasıyla, fiilen meta üretimin bir yasası olan ”değer yasası”nın da mübadelenin mübadele olarak fiilen ortadan kalkmasıyla ”değişim değeri’ ve ”soyut emek” de ortadan kalkarak, ”kullanım değeri” ve ” somut emek” ilkel komünal toplumdaki özlerine bu tarihsel süreç boyunca edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak yeniden kavuşurlar. Ama bu meta mübadlesinin ve dolayısıyla ekonomi politiğin ölümüdür. Bu, yadsımanın yadsıması yasasının üretici güçlerin ve mülkiyet ilişkilerinin tarihsel evrimine ilişkin olarak gerçekleşmesidir.

Marks, Kapital’de bu süreci böyle, bizim anlattığımız gibi anlatmaz. Buna ihtiyaç duymaz. Çünkü, Marks, Kapital’i yazarken karşısında yadsımanın yadsıması yasası gibi diyalektiğin nesnel bir yasasını ispat etmek zorunda olduğu kimseler yoktur. Kullanım değerine karşılık gelen ”somut emeğin” ”değişim değeri”nden bu özgürleşmesi, meta üretimin ekonomi politiğnin kolektif üretici güçlerdeki muazam gelişmeyle birlikte tarih sahnesinden çekilmesi ve dolayısıyla, meta üretiminin ekonomi politiğinin yasalarının tarihsel zorunluluklarının aşılması, aynı zamanda, insanın ontolojik varlığının özü olarak ”somut emek”in tarihsel kösteklerinden özgürleşerek insanın insan olarak bütün yönleriyle kendisini gerçekleştirmesinin özü haline gelmesidir.

Böylece, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesiyle, insanın ontolojik varlığının özü olan ”somut emek” etkinliğine ilişkin olarak ”özgürlükle zorunluluk” arsasındaki çelişki de çözülür. Bizim, şimdi, burada anlattığımız bu tarihsel süreç Marks’ın ”kullanım değeri” ve ”somut emek” ontolojik ”kökenler”inden hareketle Kapital’de yaptığı meta üretiminin analizinin ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru gerçekleşen tarihsel hareketin seyrindeki özüdür.

Yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi, Partizan’ın idea ettiği gibi başlangıçtaki içeriğin olduğu gibi gerçekleştiği, basit bir biçimde kendisini tekrar ettiği dairesel bir hareket değil, başlangıçtaki içeriğin tarihsel gelişme süresince edinimiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak yeni bir temel üzerinde özsel olarak yeniden gerçekleştiği, zaman zaman geriye dönüşlerle de karakterize, fakat esas eğilim olarak ileri doğru bir tarihsel harekettir. Ne köleci toplumun feodal topluma dönüştüğü yadsımada, ne de feodal toplumun kapitalist topluma dönüştüğü yadsımada üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet biçimi kendi karşıtına, yani, toplumsal mülkiyete dönüşmemiştir..Burada, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet biçiminin değişimi kendi özdeşinin bir başka biçimde gerçekleşmesiyle sonuçlanmıştır. Bunu gerçekleştirecek yegane tarihsel özne proletaryadır. Dolayısıyla, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi, üretim araçları üzerindeki mülkiyet biçiminin ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan bütün bir tarihsel süreci kapsar.

Marks’ın küçük mülkiyetin kapitalist mülkiyet tarafından mülksüzleştirilmesinden hareketle ”mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi”nde yadsımanın yadsıması yasasını görmesi bu yasanın tarihsel hareketin bir kesitine uyarlanmasıdır. Gerçekte, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleşmesi, tıpkı, inorganik doğa-organik doğa-inorganik doğa diyalektiğinde olduğu gibi tarihsel hareketin ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan evrimsel ve devrimsel sürecinin bütününü kapsar. Burada, her bir toplum biçimi bu sürecin özgün bir uğrağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, yadsımanın yadsıması yasası doğanın ve toplumların gelişimin diyalektiğinin nesnel bir yasasıdır.

Yadsımanın yadsıması yasası, her durumda, mutlak bir biçimde iki yadsımayla gerçekleşmez. Bu, ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan tarihsel süreçte olduğu gibi bir dizi yadsımayla birlikte gerçekleşebilir.Komünist toplumla birlikte emek etkinliğinin hareket yasalarının nasıl biçimler alacağını,hangi yeni nesnel yasaların ortaya çıkacağını bugün bilmiyoruz. Bu konuda akıl yürütmek spekülasyon yapmaktan öte bir anlam da taşımaz.

Mehmet Ali Eser, devrimci bir duruşa sahip, emeğiyle geçinen ve zor koşullarına rağmen sürekli kendisini geliştirmeye çalışan, romanlarıyla devrimci sanata katkı yapan iyi bir komünisttir. Partizan’ın yazarının Mehmet Ali Eser’e dair hakaret içeren eleştiri tarzı kendi seviyesizliğinin bir göstergesidir. Partizan, Maoizmin kusursuz olduğuna inanmış; herkesi de bu inancına ortak etmeye çalışıyor. Maoizmi savunmak Mao’nun doğrularını savunmaktır; yanlışlarda ısrar etmek değil. Komünist olmak tarihsel materyalizm biliminin yasalarını kavrayarak savunmayı gerektirir; siyasal rant hesaplarıyla yanlışları sistemleştirmeyi değil. Unutulmasın ki revizyonizm böyle popülist yaklaşımlar zemininde kendisini var etmektedir. Ayrıca, ne Stalin’in ne de ‘Mao’nun böyle kusursuz gösterilerek idealize edilmeye ihtiyaçları da yoktur. Çünkü, proletaryanın bu iki önderi de Tarihsel materyalizm bilimine katkı sunmuş saygın kişiliklerdir.

Marks’ın Kapital’deki diyalektik yöntemi, Hegel’in idealist diyalektiğindeki ”mutlak tin” gibi nesnel gerçekliğe dışarıdan dayatılmış bir ‘köken” arayışı değil, nesnel gerçekliğin kendisinde türetilmiş nesnel kavramlardan hareket etmektir. Kapital’de meta üretiminin çözümlenmesine ilişkin bu nesnel ”köken” kavramlar ”kullanım değeri” ve ”somut emek” gibi emek etkinliğinin ontolojisini yansıtan nesnel kavramlardır. Nesnelliğin kendisinden hareket edilmeksizin analiz ve sentez yapılamaz.Ve yine,doğanın ve toplumlar tarihinin nesnelliğinden çıkarılan ‘köken” kavramlardan hareket edilmeden analiz ve sentez yapılamaz.Yapılırsa, bu ancak, Hegel’de olduğu gibi nesnelliğe dışardan dayatılan ” mutlak tin” gibi idealist bir ”köken” den hareketle yapılır ki bu materyalizm değil idealizm olur. Hegel’e göre tarih, ”mutlak tin” in yabancılaşmış bir biçimde kendisini gerçekleştirmesidir. Ona göre tarih, ”yabancılaşmış zamanın tinidir.” Marks’da ise tarih üretici güçlerin tarihsel gelişmişlik düzeyine tekabül eden mülkiyet ilişkileri zemininde gerçekleşen sınıf mücadelelerinin tarihidir. Marks,diyalektiğin diğer yasaları gibi yadsımanın yadsıması yasasını tarihsel hareketin nesnel zeminine oturtur.

Tarihsel materyalizm bilimi açısından yadsımanın yadsıması yasası ilkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan tarihsel harekette üretici güçlerin gelişme yasasıdır. Başlangıçta, ilkel komünal toplumda çok sınırlı olan ve ancak komünal mülkiyet altında toplumsal bir yaşama olanak tanıyan üretici güçlerin gelişimi, gelişmenin belirli bir aşamasında üretim araçları üzerinde özel mülkiyte olanak tanır. Üretici güçlerdeki aynı gelişme, üretim araçları üzerinde özel mülkiyete dayalı farklı toplumsal biçimlerden bir dizi yadsımayla geçerek komünist toplumda ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanıyacak düzeyde gelişmesiyle üretim araçları üzerinde komünal mülkiyetin olumlanmasıyla sonuçlanır. Bu, tohum-çiçek-tohum örneğinde olduğu gibi yadsımanın yadsımasıdır. Komünist toplumda ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesi, daha önceki toplum biçimlerini tarihsel gelişmenin zorunlu uğrakları haline getiren üretici güçlerdeki gelişmenin sınırlı içeriğinin, dolayısıyla, tarihsel zorunlulukların aşılmasıdır. Bu, materyalist tarihin diyalektiğinin ta kendisidir.

Patizan, bize, diyalektiğin yadsımanın yadsıması yasası diye bir yasası olmadığını göstermek için Kapital’in diyalektiğine bakmamızı öneriyor. Partizan, ”Hegel’ci diyalektiğin soyut ve verili ”köken” arayışı Marksizmde yoktur” diyor. Hegelci idealist diyalektikte olan Marksist diyalektikte olmayan şey, mutlak ”köken” olarak ”mutlak tin” gibi bir idealist mutlak özne kavramıdır. Yoksa, ekonomi politiğin tahlilinde ”köken” arayışının Marksist diyalektikte olmadığı iddeası temelsizdir.Marks’ın , Kapital’de ekonomi politiğin tahliline ”kullanım değeri” ve ”somut emek” gibi tüm zamanlara ait iki ontolojik ”köken” kavramdan hareketle başladığına daha önce değinmiştik. Çünkü, verili bir nesnelliğin tahlili o nesnelliğin ”köken”inden başlatılmak zorundadır. Partizan, Marks, Engels ve Lenin’in diyalektiğin bir yasası olarak yadsımanın yadsıması yasasını temellendirmediklerini söylüyor. Bunun, Marks, Engels ve Lenin’de Hegelci diyalektiğin idealist bir kalıntısı olduğunu biraz da çekinerek idea ediyor. Hegelci diyalektiğin idealist kalıntısı tarihsel hareketin yasalarının tahliline ”mutlak tin” gibi idealist bir kavramdan başlamak olurdu. Marks, Engels ve Lenin toplumların ve doğanın hareket yasalarının tahliline ”mutlak tin” gibi idealist bir kavramdan değil doğanın ve toplunmların nesnel hareketinden türetilmiş kavramlardan başlarlar. Marks’da bu kavramlar kullanım değeri, değişim değeri, somut emek, soyut emek gibi üretim ilişkilerinden soyutlanmış nesnel kavramlardır. Bu kavramlar, üretim ilişkilerinin ve emek etkinliğinin tarihsel serüvenini ortaya koyan ontolojik kavramlardır.

Marks, Engels ve Lenin’in özel olarak yadsımanın yadsıması yasasını temellendirmedikleri doğrudur.Fakat bu temellendirme girişimi Kapital’in diyalektiğinden çıkarılabilir.Biz, iki ontolojik kavramdan, ”somut emek” ve ”kullanım değeri”ndan hareketle yadsımanın yadsıması yasasına ilişkin böyle bir temellendirme yapabiliriz. Fakat, örneğin, Aleksandr Şeptulin Diyalektiğin Katagorileri Ve Yasaları adlı çalışmasında böyle bir temellendirme yapmaktadır.Kuşkusuz, Aleksandr Şeptulin’in çalışması Kapital’in diyalektiğine ilişkin bir temellendirme değildir. Gelin, Aleksandr Şeptulin’e kulak verelim:

”Kimi şeylerin daha başka şeyler tarafından diyalektik olarak yadsınması sırasında, yalnızca daha az zengin içerikli olan maddesel oluşumların giderek daha zengin olana dönüşmesi değil, yanı sıra yeni bir temel üzerinde geriye dönüş,alışılmış olanın yinelenmesi de görülür.”açıkça eskiye dönüş” olumsal bir görüngü değildir; tersinde gelişimde evrensel ve zorunlu bir yasadır.Kimi maddesel oluşumların ya da nitel durumların başkalarınca yadsınması sürecinde, görüngülerin (niteliklerin, çizgilerin, yanların, özelliklerin) geçişlerinin, ama yalnızca farklı, daha yüksek (daha yetkin) bir duruma değil, yanı sıra kendi karşıtına da geçişinin de gerçekleşmesine dayanır.
”Hiç bir görüngü yoktur ki kimi koşullarda kendi karşıtına dönüşmesin”
V.İ. Lenin- Yapıtlar, c.38, s.210
Kendi karşıtına dönüştükten sonra, görüngü, daha başka yadsımalarla yeniden kendi karşıtına dönüşür ve bu yolla, adeta başlangıçtaki durumuna döner. Aşılmış durumun yinelenmesi, daha yüksek, başka bir temel üzerinde buradan doğar; çünkü başlangıç durumuna dönmüş olan görüngüde, artık geçersizleşmiş bir biçimde, görüngünün daha başka, ama daha yüksek, nitel durumlara ve karşıtına geçmesi sonucu, daha sonraki gelişim sırasında edinilmiş pozitif içerik bulunur.( Yadsımanın yadsıması sonucu başlangıçtaki içeriğin bir olumlanma olarak daha yüksek bir temel üzerinde ortaya çukması bundan dolayıdır.)(bn.)
Maddenin gelişimi sırasında aşılan kademelerin yinelenmesi ve görüngülerin kendi karşıtlarına dönüşümü arasında bir bağıntı bulunduğu fikrini, Plekhanov, çok net bir biçimde anlatmıştır. ”Oluşmasının sonunda her görüngü, kendi karşıtına dönüşür,” diye yazar; ”ama birincinin karşısında olan bu yeni görüngüde kendi karşıtına dönüştüğü için evrimin üçüncü evresi, birinciyle bir biçim benzerliği gösterir.”
Diyalektik yadsıma sırasında aşılmış olanın yeni ve üstün bir temel üzerinde yinelenmesi, yadsımanın yadsıması yasasının özünü oluşturur. Lenin, Karl Marx adındaki yapıtında bu yasanın içeriğini ortaya koydu ve dikkati kesinlikle evrimin bu özgüllüğü üzerine çekti. Şu noktaya işaret etti: ”Yadsımanın yadsıması, daha önceden bilinen evrelerin, başka bir biçim altında, daha yüksek bir derecede yeniden üretilmesi gibi görünen bir evrimdir.”
Yadsımanın yadsıması yasasının dışa vurumunun temel biçimi, çıkış noktasına dönmek ve aşılmış olanın yeni bir temel üzerinde, iki yadsıma ile yinelenmesidir. Bu da görüngünün kendi karşıtına dönüşümünün gerçekleştiği yalnızca bir yadsıma sırasında meydana gelir.İlk yadsımanın sonucu olarak yeni bir görüngü de, ayrıca kendi karşıtına dönüştüğünde, ikincisinin sonucu olarak bu yeni görüngü de kendi karşıtına dönüşür ve başlangıçtakini, ilk olanı yeni bir temel üzerinde yineler.
Daha yüksek bir temel üzerinde iki yadsımadan aşılmış olanın yinelenmesi, seyrek görünen bir şey değildir. Doğada, toplumda ve bilgilenmede de karşılaşılır. Söz gelimi, tohum-bitki- tohum, kelebek- krizalit- kelebek. Ne var ki, gerçekte bu yasanın yanında başka bir yasa daha vardır. Aşılmış olanın, yeni bir temel üzerinde geriye dönüşü, yinelenmesi, iki yadsıma aracılığıyla değil de üç, dört, beş ve daha çok yadsımayla olabilir. Bu da şuradan ileri gelir: Görüngü başlangıçta daha yüksek nitel bir duruma dönüşür ve yalnızca bunun arkasından karşıtına dönüşür. Bunun sonucu olarak başlangıçtaki konumuna dönmek için ikiden daha çok yadsımaya gerek duyulur. Bunların sayısı, maddesel oluşumların özgül yapısına bağlıdır.

Söz gelimi, metalik özellikleri çok net olarak belirlenmiş olan lityumun berilyuma geçişi sırasında, görüngünün karşıtına değil,başka bir nitel duruma dönüştüğü gözlenir. Berilyumun lityumla bir çok ortaklaşa niteliği vardır, özellikle, metalik özellikleri, ama bunlar lityumdakinden daha az nettirler.Berilyumdan sonra bora geçişte,karşıtına dönüşüm yoktur.Bor, ametal özellikleri dışa vurmuş olsa dahi, metalik özelliklere de sahiptir. Daha sonra, karbona, azota, oksijene geçiş sırasında, metalik özellikler tümüyle yok olur, buna karşılık ametal özellikler keskinleşirler;Bu da, başlangıçtaki görünümün karşıtına azar azar dönüştüğü anlamına gelir. Bu geçiş, florda kesin olarak tamdır, özellikle etken olan ametalde. Metalik özellikleri açık bir biçimde görünen kimyasal elementin, açık bir biçimde görünmeyen özelliklere sahip kimyasal elemente geçişi, bu durumda, altı yadsımayla gerçekleşir.

Metalik özelliklerle donanmış elemente daha sonraki gelişim sırasında dönüş, daha hızlı olur ve yalnızca iki yadsıma yoluyla gerçekleşir.Metal ve ametal özelliklerden yoksun eylemsiz gaz neon tarafından florun yadsınması ve lityum gibi çok açık biçimde metalik özelliklere sahip sodyum tarafından neonun yadsınmasıyla…Geriye dönüş aşılmış bir aşamanın yeni bir temel üzerinde yinelenmesi, dolayısıyla sekiz yadsıma aracılığıyla gerçekleşir.”
Aleksandr Şeptulin- Diyalektiğin Katagorileri Ve Yasaları,Yordam Kitap, 2013, s:360-363

Görüldüğü gibi Aleksandr Şeptulin’in yadsımanın yadsıması yasasını doğanın diyalektiğinde metalik ve ametalik elementler arasındaki karşıtlıktan hareketle temellendirmesinde Partizan’ın yazarının idea ettiği gibi Hegel diyalektiğinin bir izi olarak idealist bir tarz yoktur.Bu temellendirme tamamen diyalektik materyalist bir yöntemle yapılmıştır.

Periyodik tabloda lityumdan sodyuma, yani, 3 nolu atom numarasından 11 nolu atom numarasına doğru, metalik özelliğin önce ametalik özelliğe, sonra tekrar metalik özelliğe doğru sırasıyla sekiz yadsımada gerçekleşen bu değişim, hem ”niceliğin niteliğe dönüşümü” yasasını hem de ”yadsımanın yadsıması” yasasını net bir biçimde ortaya koymaktadır. İşte doğanın diyalektiğine ilişkin olarak yadsımanın yadsıması yasasının bu temellendirilmesi Partizan’ın yazarının itinayla görmezden geldiği, kaçındığı alandır.Bu süreç, periyodik tabloda 19 atom nolu potasyumdan(K) 37 atom nolu Rubidyuma(Rb) ve 55 atom nolu Sezyumdan(Cs) 87 atom nolu Fransiyuma(Fr) kadar olan değişimde de tekrar etmektedir


Bir görüngünün yadsındıktan sonra ikinci bir yadsımayla farklı bir temel üzerinde yeniden ortaya çıkması gelişmenin bir yasasıdır. Adorno, negatif diyalektik tezi ile ilerlemeci bir tarih anlayışına karşı çıkarken yadsımanın yadsıması yasası şahsında gelişmenin nesnel yasalarını da inkar etmektedir. Söz gelimi, ilkel komünal toplum sınıflı toplum tarafından yadsınır ve sınıflı toplumunda komünist toplum tarafından yadsınmasıyla ilkel komünal toplumda komünist toplumda yeni bir temel üzerinde özsel olarak yeniden ortaya çıkar. Bu yadsımanın yadsıması yasasının tarihsel gelişmenin nesnel bir yasası olduğuna dair çarpıcı bir örnektir.

İlkel komünal toplumdaki ortaklaşa mülkiyetin komünist toplumda özsel olarak yeniden ortaya çıkması sürecini bir ilerleme olarak değerlendirip değerlendirmemek adalet kavramından ayrı olarak ele alınamaz. İnsanlığın komünist toplumda komünal mülkiyete geri dönüşü sınıflı toplumlarda üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin yarattığı tarihsel haksızlığın çözülmesi anlamında aynı zamanda bir ilerlemeye karşılık gelir. İlkel komünal toplumdan komünist topluma doğru olan bu tarihsel süreç aynı zamanda üretici güçlerin gelişme dinamiği anlamında da bir ilerlemedir. İlkel komünal toplumun sınıfsız karakterinin komünist toplumda çok daha gelişmiş üretici güçler zemininde yeniden ortaya çıkması tarihsel anlamda bir ilerlemeye karşılık gelir.

Sosyalist inşa süreci için öznelleşmiş nesnel nitelikler arasındaki farklılık sorunu esas olarak somut emekle soyut emek, yani, bir kullanım değeri yaratıcısı olarak emekle bir değişim değeri yaratıcısı olarak emek arasındaki karşıtlıkta kendisini gösterir. Sosyalist inşanın demokratizminin bu karşıtlığı somut emek lehine çözümleyecek bir içeriğe sahip olması gerekir. Zira, bireylerin sosyalist inşaya bütün yeteneklerini seferber edebilmeleri kolektivizmin kültürünün ne kadar içselleştirildiği ile ilgili bir sorundur. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse bir yaşlı bakım evinde çalışan bir bakıcının yaşlılara sevgiyle davranması işine ihtimam göstermesi onun somut emeğinin nitelikleridir. Bir başka bakıcının ise işini yapmış olmak için yapması, yaşlılara özensiz davranması başka bir öznelliktir. Bu iki öznellikte de iki bakıcının emek etkinliği soyut emek olarak yani değişim değerinin konusu olan toplumsal emek olarak özdeştir. Fakat somut emek olarak yani kullanım değerinin yaratıcısı emek olarak özdeş değildir. Sosyalist inşanın demokratizmi herkesin herkesi gözlemlediği bir doğrudan demokratizm aracılığıyla bu iki emek etkinliği arasındaki öznelleşmiş nesnel nitelikler arasındaki farklılığı dikkate alarak işine özenen bireyin emek etkinliğini işine özenmeyen bireyin emek etkinliğinden ayırd edecek ve birincisini ödüllendirecek bir niteliğe sahip olmalıdır.

Sosyalizm deneyimlerinde emek etkinliğinin öznelleşmiş nesnel nitelikleri arasındaki farklılık sorunu emek üretkenliği sorununa bağlı olarak ele alınmış ve performansa göre ücretlendirme ya da parça başı ücret gibi yöntemlerle sorun çözülmeye çalışılmıştır. Oysa, sorun yalnızca emek üretkenliğini artırma sorunu değil kolektif kültürün bir yaşam biçimi haline getirilmesine bağlı olarak kolektivizmin geleceği ile doğrudan ilişkili bir sorundur. Tıpkı ilkel komünal toplumdaki bireyin emek etkinliğinin bir kullanım değeri yaratıcısı olması ve mübadelenin konusu olmaması gibi sosyalist inşa sürecinin demokratizmi de kullanım değeri yaratıcısı olan somut emekle değişim değeri yaratıcısı olan soyut emek arasındaki karşıtlıkta somut emeği esas alan bir içeriğe sahip olmalıdır.

Adorno’nun her türlü özdeşleştirmenin tikelin yani öznel olanın tümel yani genel olan tarafından baskılanmasıyla sonuçlandığına dair yaklaşımı ise sınıflı toplum için geçersiz, bir sosyalist inşa süreci içinse anarşist bir itirazdır. Çünkü sınıflı toplum ve özelikle de kapitalist toplum her türlü öznelliğin bireycilik şahsında yüceltilmesi kültürü üstünde yükselmektedir. Çünkü, kapitalizmin ekonomi politiği zaten emek süreçleri için nesnel olanı otomatiğe bağlamış ve insanal niteliklerden yoksun bir emek-zamanı ölçütüyle birimlendirmiştir.Kapitalist toplumda öznellik üzerine bir baskıdan söz edilecekse bu kapitalist ekonomi politiğin proletarya üzerindeki baskısıdır. Marks’ın yabancılaşma sorunu üzerinden irdelediği gibi proletarya ücretli kölelik koşullarından özgürleşmeden kendi öznelliğini gerçekleştiremez.

Sosyalist inşa süreci açısındansa emek etkinliğinin öznelleşmiş nesnel nitelikleri arasındaki farklılık sorunu ancak kolektivizm için anlamlı farklılıklar açısından ele alınmak zorundadır. Proletarya dikdatörlüğü/ demokrasisi kolektif üretici güçleri ve kolektivizmin kültürünü olumlu yönde geliştiren öznelleşmiş nesnel nitelikleri ödüllendirirken sınıflı toplumdan kalma geri, bireyci, özensiz eğilimleri rehabilite edici bir niteliğe sahip olmalıdır ki bu olgu da bir sosyalist inşa süreci için kültür devriminin ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Bir sosyalist inşa sürecinde emek etkinliğinin teknik gelişimi ise kolektif üretici güçleri geliştiren bir dinamik olarak, örneğin, politeknik eğitim gibi yöntemlerle çözülmeye çalışılmıştır. Politeknik eğitim gibi daha çok teknik düzeyi geliştirmeyi hedef olan yöntemler de ancak bir kültür devriminin yedeğinde kolektif üretim ilişkilerinin gelişimine hizmet edebilecek açılımlardır. Zira, sosyalizm deneyimlerini yenilgiye sürekleyen süreç teknik gelişmenin yetersizliğinin yarattığı bir sonuç olmaktan çok kolektif kültür ve demokratizmdeki yetersizliklerin yarattığı bir olgu niteliği göstermektedir.Tıpkı Varoluşçu felsefi akımın temsilcileri gibi Adorno’nun da ortak bir ölçütten yoksun olarak tümel karşısında sınıfsal eğilimlerden soyutlanmış belirsiz bir öznelliğin savunusu olarak getirdiği yaklaşımın kendisi nesnelliğin kendisiyle çelişen öznelci bir tutumdur. Adorno’da nesnel gerçekliğin kendisi her türlü ortak ölçütten yoksun olarak farklı ve birbirinden bağımsız öznelliklerin bir toplamı olarak ele alınmaktadır.Adorno’nun sınıfsal eğilimlerden ve egemen üretim ilişkilerinden soyutlanmış belirsiz öznellik kavramı Feuerbach’ın belirsiz “insan doğası” kavramı gibi tarihsellikten yoksundur.Sınıflı toplumda her birey biricik olduğu kadar aynı zamanda belirli bir sınıfa aittir. Bireyin belirli bir sınıfa ait olması gerçekliği her türden öznelliğin nesnellikle ilişkisini de belirlemekte ve onu anlamlandırmaktadır. Sınıflardan azade belirsiz bir öznellik kavramı her türlü spekülasyona açık bir muğlaklıktan başka bir şey değildir. Oysa, Marksist ekonomi politik bilimi tam da öznel farklılıkları nesnelliğin kendi iç çelişkilerinden çıkarmakta ve bu çıkarsamasını da değer yasası gibi nesnel bir yasaya dayandırmaktadır. Görüldüğü gibi yadsımanın yadsıması yasasına ilişkin çeşitli cephelerden itirazlar söz konusudur. Fakat bu itirazların hiç biri söz konusu yasanın diyalektiğin bir yasası olarak geçersizliğini gösterme işlevini temellendirememişlerdir. Partizan’ın bu işe yeltenmesi kendileri için bir talihsizliktir. Çünkü, nesnelliğin yasaları öznel niyete bağlı olarak keyfi bir biçimde değiştirilemez. Partizan, Mao’nun olumlama-yadsıma-olumlama tanımına sarılıyor. Ama bu tanımlamanın tarihsel harekete ilişkin yadsımanın yadsıması yasasının bir başka ifadesi olduğunu göremiyor. Köleci toplum üretim araçları üzerindeki ik özel mülkiyet toplumu olarak, ilkel komünal toplumun olumsuzlanmasıdır. birbirini izleyen feodal toplum ve kapitalist toplumda farklı mülkiyet ilişkileri bağlamında üretim araçları üzerinde özel mülkiyet toplumları olarak bu olumsuzlamanın başka biçimler altında sürmesine karşılık gelir. Ve, sosyalist toplum üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti yadsır ve proletarya dikdatörlüğü altında devrimi sürdürerek burjuva ekonomi politiği ve hukukunun kalıntılarını temizleyerek komünist toplumun ikinci aşamasına, sınıfsız topluma ulaşılır.KOMÜNİST TOPLUM İLKEL KOMÜNAL TOPLUMUN OLUMLANMASIDIR. Olumlama-yadsıma-olumlama burada gerçekleşmiştir.Fakat Mao’nun tanımında tarihsel gelişmenin yönü belirsiz kalmaktadır. Yine, Mao’nun tanımı, yadsımanın yadsıması yasanın gerçekleşmesinin Meta mübadelesi olarak ekonomi politiğin doğumundan ölümüne kadar olan süreçteki çelişkisinin çözümünü tanımlamamaktadır.Bu, Kapital’in diyalektiğine ilişkin yetersiz bir kavrayıştan kaynaklanmaktadır.

Yadsımanın yadsıması yasasının toplum biçimlerinin gelişimine uygulanmasında, üretim araçları üstünde komünal mülkiyetin komünist toplumda yeniden ortaya çıkmasını bir ”kökene dönüş” olarak gösteren şey, komünist toplumun ikinci aşamasında ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesiyle mübadelenin mübadele olarak ortadan kalkmasıdır. Tıpkı, kullanım değeriyle değişim değeri somut emekle soyut emek arasındaki karşıtlığı yaratan şeyin mübadele olması gibi sınıflı toplumlarla ilkel komünal toplum ve komünist toplum arasındaki özsel karşıtlığı yaratan şey eşitsiz mübadeledir. Bu eşitsiz mübadele sınıflı toplumlarda üretim araçlarının özel mülkiyeti tarafından koşullanmıştır. Komünist toplumun birinci aşaması olan sosyalizmde üretim araçlarının toplumsallaştırılmasıyla, öncelikle, sermayeyle emek-gücü arasındaki bu eşitsiz mübadele ortadan kaldırılır. Komünisttoplumun ikinci aşamasında üretici güçlerdeki muazzam gelişmenin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanımasıyla, ”değer yasası” ile birlikte mübadele mübadele olarak ve dolayısıyla, ekonomi politik ekonomi politik olarak fiilen ortadan kalkar. Bu, sosyalist toplumda halen burjuva hak’a karşılık gelen ”emek niceliğine” göre paylaşım zorunlulğunun aşılmasıdır.Bu, insanlığın mübadele yasalarından özgürleşmesi anlamına gelir.Böylelikle, üretici güçlerin gelişim tarihi olarak insanlık tarihinin başlangıcında bir zorunluluk olarak ortaya çıkan ilkel komünal toplum komünist toplumun ikinci aşamasında mübadelenin mübadele olarak ortadan kalkmasıyla özsel olarak yeni bir temel üzerinde, gelişme süreçlerinde edinilmiş pozitif içerikle (üretici güçlerdeki muazzam gelişmeyle) zenginleşmiş olarak yeniden ortaya çıkar. İlkel komünal toplumu yadsıyan üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet ilişkileri,dolayısıyla,eşitsiz mübadele ilişkileriydi.Üretici güçlerdeki gelişmenin sürekliliği, komünist toplumun ikinci aşamasında eşitsiz mübadleyi mübadele olarak ortadan kaldırdığında, komünist toplumun ikinci aşaması özsel olarak ilkel komünal topluma benzer. Yadsımanın yadsımasının üretici güçlerin, dolayısıyla, toplumların gelişim tarihindeki diyalektiği böyledir.

Yadsımanın yadsıması yasasının toplumlar tarihine ilişkin olarak gerçekleşmesi, üretim araçları üzerinde özel mülkiyetle birlikte ortaya çıkan ekonomi politiğin doğumundan, komünist toplumun ikinci aşamaında üretici güçlerdeki muazzam gelişmenin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanımasıyla ontolojik olarak değil ama fiilen ortadan kalkan ”değer yasası” ile birlikte ölümüne kadar olan tarihsel süreci kapsar. Bu anlamda,Yadsımanın yadsıması yasası, ekonomi politiğin doğumu ve ölümünün diyalektiğidir. Söz konusu yasa, başka bir söylemle, insanlık tarihinin, yani,insanlığın ontolojik varlığının özü olarak emek etkinliğinin tarihsel çelişkisinin çözümünün diyalektiğidir.

Partizan’ın yadsımanın yadsıması yasasına ilişkin eleştirel yazısında 50 sayfa boyunca bu yasanın neden geçersiz sayılması gerektiğine dair hiç bir somut tahlil yoktur. Mao’yu kusursuz ilan etmek idealizmdir. Kusur, tam da kusursuzluk ideasının olduğu yerde aranmalıdır. Çünkü, doğa ve toplum tarihinde böyle bir kusursuzluk mümkün değildir.

Komünist toplumun ikinci aşamasında,üretici güçlerdeki gelişmenin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesiyle ”halen bir burjuva hak olan ”emek niceliğine göre” paylaşım zorunluluğunun ortadan kalkması ”niceliğin niteliğe dönüşümü yasası”nın toplumsal hareketin tarihine ilişkin bir gerçekleşmesidir.

Partizan şöyle diyor:”Her varlık bir yadsımadır, yani bir belirlenimdir, var oluştur. Böyle olduğu için de olumlamadır.Bu zıtlık hali hareketin de koşuludur. Yadsımanın yadsıması, tanım olarak, bu hareketi zıtlık halinde vermiyor; bir döngü halinde hareketin kendine doğru olduğu bilgisini veriyor.”

Bu tesbit, Partizanın yazarının yadsımanın yadsıması yasasından hiç birşey anlamadığını gösteriyor.Yadsımanın yadsıması tam da maddenin ya da toplumların hareketindeki zıtlığın kendisidir. Bu zıtlığın bir süreç olarak gerçekleşmesi ve çözümüdür. Kapitalist toplumun proleteri ile köleci toplumdaki köle arasında özsel bir fark yoktur. Fark şuradadır ki köle kendi kurtuşunu gerçekleştirmek için başkalarını köleleştirmek zorundadır. Oysa, emeği toplumsallaştıran proleterya üretim araçlarını toplumsallaştırmakla başladığı toplumsal devrimi politik öznesinin öncülüğünde proletarya diktdatörlüğü altında sürdürerek komünist toplumun ikinci aşamasında ”herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleşmesiyle tüm insanlığı ekonomi politiğin zorunluluklarından özgürleştirecektir.Dolayısıyla, emek etkinliğinin tarihsel serüvenin büyük çelişkisinin neden köleci ya da feodal toplumda değil de komünist toplumda çözüleceği sorunu tamamen üretici güçlerin gelişme yasalarının zorunluluklarının ortaya çıkardığı ontolojik bir sorundur.

Yadsımanın yadsıması yasası, tarihsel hareketin seyrini ilkel komünal toplumun komünist toplumun ikinci aşamasında yeni bir temel üzerinde yeniden ortaya çıkması olarak formüle ediyorsa, bu, ekonomi politiğin doğumuyla ölümünün ilkel komünal toplumla komünist toplum arasındaki tarihsel süreçte gerçekleşmesinin yarattığı bir sonuçtur. Parttizan’ın yazarı, abondone vaziyette sayıklamaya devam ediyor:

”Marksizm sadece kapitalist üretim tarzında içerlidir. Emeğinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanların varlığında; ne ilkel komünal toplumda ne de farklı toplum biçimleri içinde gündemleşmiş ”ortaklaşmacılık” anlayışında; o sadece proletaryanın merkezinde yer aldığı toplumsal üretimin ürünü olabilirdi.”

”Bizim için çok daha önemli olan şey, yöntemimizin hangi noktada tarihsel görüş açısını getirmek gerektiğinive burjuva ekonomisinin üretim sürecinin salt tarihsel biçimi olarak daha önceki üretim tarzlarına nereden bağlandığını açıklığa kavuşturmasıdır”

K.MARKS, Kapitalizm Öncesi Üretim Biçimleri, sol yayınları, 2000, s:160-161


Bu alıntıyı Partizanın yadsımanın yadsıması yasasına ilişkin aynı yazıdan yaptım. Partizan’ın yazarı ne dediğini öyle bilmez haldeki kendi yaptığı alıntıyı görmezden gelerek ”Marksizm sadece kapitalist üretim tarzında içerlidir”gibi bir cümle kuruyor.
Marks’ın, Kapital’deki çözümlemelerine köleci toplumda da görülen meta üretiminin çözümlenmesiyle başladığını söylemiştik.çünkü, kapitalist üretim tarzının ”daha önceki üretim tarzlarına” bağlandığı yer meta üretimidir. Marksizm, emek etkinliğinin bütün tarihsel serüvenini ortaya çıkarmaya çalışan bir tarih teorisidir. Onun esas olarak kapitalist toplumun ekonomi politiğine yoğunlaşmış olması Engels ile yaptıkları iş bölümünün bir gereğidir. Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin Devletin Kökeni adlı çalışmasında ilkel komünal toplumdan kapitalist topluma doğru gelişen bütün bir tarihsel süreci konu edinmiştir.

Partizan’ın yazarı sayıklamalarını sürdürüyor.: ”Bu durumda, komünist toplumun çekirdeğini ilkel komünal toplumda aramak yanlıştır ve boşunadır.”

Yadsımanın yadsıması yasası komünist toplumun çekirdeğini ilkel komünal toplumda aramamız gerektiğini göstermiyor. Yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleştiği tarihsel süreç içinde, yani, ekonomi politiğin doğumundan ölümüne kadar gerçekleşen süreç içersinde üretici güçlerdeki muazzam gelişme zemininde bir komünist toplum tanımlıyor. Bu komünist toplumun ilkel komünal toplumdaki gibi üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyete dayanması, ilkel komünü tarih sahnesinden yadsıyan ekonomi politiğin doğumunun, yani, üretim araçları üzerinde özel mülkiyete dayalı mübadele tarihinin komünist toplmun ikinci aşamasında ekonomi politiğin ölümüyle sona ermesinin ortaya çıkardığı, emek etkinliğinin tarihsel serüvenin bir zorunluluğudur.Söz konusu yasa bu zorunluluğu gösriyorsa suçu ne? Kehanet yapmak mı? Çiçeğin tohuma, tohumun çiçeğe döneceğini nasıl önceden biliyorsak Komünist toplumun da özsel olarak üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyet zemininde ilkel komünal toplumun yeni bir temel üzerinde gerçekleşmesi olacağını önceden bilmek kehanet yapmak değildir. Marks’ın komünist toplum paradigmasınıa nasıl vardığını sanıyorsunuz. Bir sihirbazın şapkadan tavşan çıkarması gibi cebinden mi çıkardı bu paradigmayı? Yoksa, yadsımanın yadsıması yasasını toplumsal hareketin diyalektiğine uygulayarak mı? Bize geleceğin yönünü gösteren bilim…Tarihsel materyalizm…Ne güzel bilimdir o…

Yadsımanın yadsıması yasasının, ilkel komünden komünist toplumun ikinci aşamasına kadar olan tarihsel süreçte gerçekleşmesinin bir ”kökene dönüş” olarak görünmesinin nedeni mübadelenin, yani, ekonomi politiğin doğumu, evrimi ve ölümünün bu tarihsel süreçte gerçekleşmesidir. Buna ”kökene dönüş” de denebilir tabi; ama yadsımanın yadsıması yasasının somut emeğin mülkiyet ilişkileri tarafından belirlenen hareket yasalarının tarihsel evrimine ilişkin olarak gerçekleşmesi bütün bir tarihsel gelişme sürecinin birikimi ifade etmesiyle, basit bir ”kökene dönüş” ten çok daha kapsamlı bir kavrama karşılık gelir. Bu, kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki karşıtlığın yarattığı emeğin kendi etkinliğine yabancılaşmasının çözümü, somut emeğin kendi özüne dönüşüdür; ama bu emek üretkenliğinde gerçekleşen muazzam gelişmeyle birlikte bir öze dönüştür.

Ayrıca, yadsımanın yadsıması yasasının gerçekleştiği tarihsel sürece, yani, ilkel komünal toplumdan komünist toplumun ikinci aşamasına kadar olan süreci basit bir ”kökene dönüş” olarak da değerlendirmek toplumsal hareketin diyalektiğini basitleştirmek anlamına gelir. Çünkü, üretim araçları üzerinde ”komünal mülkiyet” kavramı ilkel komünal toplumdan sosyalist topluma kadar olan süreçte zaten gerçekleşmiştir. Yadsımanın yadsıması yassasının ekonomi politiğin doğumu, evrimi ve ölümüne ilişkin olarak gerçekleşebilmesi için ise üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyetin ”herkese ihtiyacı kadar” şiarına olanak tanıyacak üretici güçlerdeki muazzam bir gelişmeyi de içererek, mübaleyi, yani, ekonomi politiği yadsıması gerekir. Bu tarihsel süreçte, üretici güçlerdeki nispi gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayalı ”ekonomi politik” komünal mülkiyeti yadsımıştır; üretici güçlerdeki aynı gelişme tarihsel evriminin ileri bir aşamasında üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında ”herkese ihtiyacıkadar” şiarının gerçekleşmesine bağlı olarak bu kez ekonomi politiği yadsımıştır.Bu, yadsımanın yadsıması yasasının ekonomi politiğin doğumu, evrimi ve ölümüne ilişkin olarak gerçekleşmesidir. Bu, insanın varlığının ontolojik özü olak kullanım değerinin yaratıcısı olarak somut emek etkinliğinin ekonomi politiğin değişim değeri tahakkümünden özgürleşerek, tarihsel serüveninde gelişim sürecinde edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak kendi özüne dönüşüdür.Bu, insanlık tarihinin diyalektiğinin ta kendisidir.

Partizan’ın yazarının sayıklamaları gittikçe iyice zıvanadan çıkıyor:

”İlkel komünal toplumun yadsınması olarak sınıflı toplum bir mülksüzleştirme saldırısı ile başlamaz; mülksüzlük ilkel komünal toplumların varoluş biçimidir çünkü. Komünist toplumdaki ”mülkiyrtsizlik” ise mülkiyetin toplumsallaşması anlamındadır.Dolayısıyla, komünist toplum ilkel komünal toplumun yadsınması değidir; ama özel mülkiyete dayanan kapitalizmin yadsınmasıdır.”

Partizan’ın yazarına, yadsımanın yadsıması yasasının komünist toplumun ilkel komünal toplumun yadsınması gibi bir diyalektik tanımladığını kim öğrettiğse yanlış öğretmiş! Yadsımanın yadsıması yasasının toplumlar tarihine ilişkin olarak nasıl işlediğini yukarıda göstermeye çalıştık. ”SINIFLI TOPLUM BİR MÜLKSÜZLEŞTİRME SALDIRISIYLA BAŞLAMAZ” tesbiti evlere şenlik! sınıflı toplum mübadeleyle başlar; üretim araçları üzerinde özel mülkiyet zemininde gerçekleşen mübadeleyle…buna olanak tanıyan üretici güçlereki nispi gelişmedir. Üretici güçlereki aynı gelişme komünist toplumun ikinci aşamasında emek niceliğine göre paylaşım zorunluluğunu ortadan kaldırarak mübadeleyi de mübadele olarak, yani, ekonomi politiği ekonomi politik olarak ortadan kaldırmakla ”somut emeği’ ve ”kullanım değerini” tarihteki ilk biçimlerine geri döndürür.(tabi, tarihsel gelişme sürecinde edinilmiş pozitif içerikle zenginleşmiş olarak) Bu toplumsal üretimin meta olmaktan ve insanın ontolojik varlığının özü olarak emek etkinliğinin meta mübadelesinin yasalarından özgürleşmesidir. Bu, emek etkinliğinin tarihsel serüvenine ilişkin olarak zorunluluklar dünyasından özgürlükler dünyasına giden tarihsel yolun diyalektiğidir. Artık yeter! Partizan’ın yazarına yazı boyunca yeterince tahammül ettik. Burada bitirelim…

Fikret Karavaz

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu