Genel

BATI AVRUPA REVİZYONİZMİ VE SAHTE SOLUN BU AKIMA ENTEGRASYONU…

-2-

Erdoğan ATEŞİN

Batı Marksizmi Hegelciliğin bir devamı olmuş ve Marksizmi pozitivist, ekonomik indirgemeci olarak yorumlamış,ve onun özcü yanlarına karşı, tarihin öznelerin ürünü olduğunu ve bu özlerin tarih yaparken, bu tarihle birlikte kendilerini de yeniden üreterek, yaratarak bir öznel süreklilik iddiasındadır…

Bu anlayış emeğin örgütlü mücadelesini reddederek, Marksiz min bir bilim olmadığını, insanın tarihsel süreçteki bilinçli, aktif ve iradi rolünün ve onun salt bireysel çabasını ön plana çıkarmıştır.

Batı Marksizmi Tarihsel ve hümanist bir akım gibi gözükse de, Marksizmin bilimsel ve toplum bilim özüne karşı onu indirgemeciikle suçlayarak entelektüel bir kültür olarak Marksizmi toptan reddetmiştir. Toplum kendi başına salt bir kültürel yapı değil, ekonomik alt yapının ürettiği siyasi üst yapı ( din, hukuk, siyaset, medya ve diğer bütün toplumsal ilişkiler ) bütünüdür. toplumsal ekonomik ilişkiler, yani ekonomik alt yapı genelde tüm toplumsal ilişkileri, daha özcesi, üst yapının tüm özelliklerini belirler. Batı Marksistleri olarak kendisini ifade eden bu akım, Marksizmi bir bilim değil, bir toplum teorisi olarak görüyordu ve Marksizmi toplumsal ve tarihsel gerçeklik içine hapsetmeye çalıştı..

Onlara göre Marksizmin gelişmiş bir ekonomi politiği yoktu ve yine Batı Marksistlerine göre Marksizm, İndirgemeci, kaba materyalist, pozitivist bir akımdı…

Oysaki Marksizm, Hegelin baş aşağı duran bütün felsefi, ekonomik, sosyal ve siyasi dünyasına karşı mücadele içinde ortaya çıkmış bir bilimdi…Başını Gramsci ve Lukas’ın çektiği batı Marksizmi olarak ifade edilen akım ise, toplumu ekonomik, siyasi, sosyal stratejilerden bağımsız salt kültürel bir yaklaşım olarak görmüş ve yorumlamıştır. Ama Marksizm, evrensel tarih ve doğa bilimidir, yani bilimsel bir toplum ve doğa bilimdir.

Lukac Marksizimin ekonomi politik yanına hep saldırmış ve Marksizmi salt bir ekonomizm olarak tanımlayarak, ekonomik alt yapının ve dolayısıyla bu yapıdan kök alan sınıfların tahlil edilmesinde ve buna uygun mücadele biçim ve yöntemlerine ilişkin derin bir yanılgı içine düşmüştür.. Bunu yaparlarken kapitalizmin özgül gelişimi koşullarında genellikle bu sürecin sivil toplum, devlet, ve kültürel yanıyla ilgilenmişlerdir ve dolayısıyla sınıf mücadelesine hep uzak kalmışlardır.

Batı Marksizmi dahada kötü olan, Marksizmi,” Doğu Marksizmi ve Batı Marksizmi ” olmak üzre iki ayrı akım olarak ayrıştırmaya çalışmış, Marksizmin evrensel ve bilimsel yanına saldırmıştır. Oysaki eksikliklerine rağmen Marksizm evrensel ve bilimseldi, somutun tahlil edilmesiydi…

Hegelci kuramın farklı bir versiyonu olan Batı Marksizmi, evrimci tarih anlayışıyla toplumların kaçınılmaz olarak kendiliğinden özgürlüklere evrileceğini ve hareketin bu evrimci süreçle ilerleyeceğini savunuyorlardı…Bu akımın başını çeken ve etkisinde kalan bütün düşünürler Alman idealizmin direk etkisindedir ve öyle eğitilmişlerdir.

Batı Marksizminin kuramsal programı şunları içermektedir..

1-Sınıfsal perspektiften uzak, sorunun daha çok kültürel ve felsefi boyutuyla ilgilenmiştir..

2-Teoriyi toplumsal pratikten soyutlayarak,mücadeleyi akademik düzlemde tutmuş ve dönemin üniversiteleriyle sınırlandırmıştır..

3-toplumsal pratikten ziyade işin felsefi boyutuyla ilgilenmiş ve yöntemde sınıf uzlaşmacı bir politik hat üzerinde hayat bulmaya çalışmıştır.

4-Sovyet deneyimine karşı çıkarak Marksizmi Stalin’le özdeşleştirmiş ve bu konuda Marksizmden kesin kopmuştur.

5-Marx ve Marksizmi yeniden yorumlamak iddiasıyla kültür, sınıf bilinci, ideoloji ve hegemonya konularında Marksizmden daha ileri olduğu iddiasındadır. Oysa ki Marksizmde yetersizde olsa bunların karşılığı vardır.

6-Marksizmin yapısalcı, ekonomipolitik tezlerine karşı,özne, tarih ve eleştiri üzerine teorisini kurarak, Marksizmden köklü kopmuştur.

7- Marksizmi evrensel bilim değil, bir hümanizma ve kültür olarak eleştirmiş, insanlığın ve toplumların tarihini ekonomik ve onun ürünü olan sınıflar çatışması olarak değil, evrimci kültürel bir gelişim ve değişim olarak savunmuştur.

8- Avrupa’da devrimci yenilgi sürecini ve devrimin geri çekilmesini Marksizmin yetersizliğiyle açıklamış ve teorisini bunun üzerine gerekçelendirmiştir.

Şüphesiz Marksizmin yetersizlikleri tartışılır, anacak bu yetersizlikler, Marksizmden koparak, ona cepheden tavır alarak değil, onu zenginleştirerek aşmak mümkün iken, bu yöntem denenmemiş ve süreç, Marksizmden kopuşla sonuçlanmıştır. Marksizmi mutlaklaştıran ve onu bir tabu olarak gören, bir sürece ilişkin teoriyi bütün süreçlere giydirmeye çalışan dogmatik bir mantığın Marksizmle ilişkilendirilmesi elbetteki doğru değildir.

Lukacs, şeyleşme kuramında insan duyarlılığının tamamen soyutlanarak sadece piyasa değerine dönüşmesini ele almıştır ve şeyleşme kavramının kökenini Marx’ın, meta fetişizmi kavramına dayandırmıştır…Şeyleşmeyi, kapitalist toplumda sosyal eylemin toplumsal değerler ve normlar değil,, değişim değeri tarafından belirlenmesiyle insanlar arası ilişkilerin ve özneliğin şeyler dünyasına benzemesi olarak kavramlaştırmış tır.

Şeyleşme tüm sınıfların içinde yaşadığı bir olgu olmasına rağmen, işçi sınıfı toplumsallığı bütünlük içerisinde görebilen ve analiz edebilen yegane sınıf olduğu için şeyleşmeden kurtulabilecek tek sınıftır. Lukacs, özellikle sınıf bilinci üzerine yoğunlaşmıştır…

Erdoğan ATEŞİN

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu