Genel

BAĞIMSIZLIK ve EGEMENLİK HAKKI

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

Birinci Dünya Savaşı ve Kürtlerin devleti | Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler

Eğer bir toplum milletleşmişse o toplumun bağımsızlık hakkı vardır. Bağımsızlık hakkı; kendi egemenliğine sahip olma hakkıdır. Bağımsız devlet olma hakkıdır.

Eğer bir milletin egemenliği başkaları tarafından gasp edilmişse egemenliği gasp edilen millet, doğal olarak kendi egemenlik hakkını elde etmek için gasp edene karşı her türlü yol ve yöntemle mücadele eder. Mücadele ile hakkını alır. Dünyada belki istisnalar vardır ama genellikle gasp edilen hakların ancak mücadele edilerek elde edildiğini biliyoruz. Yanı sıra, bu hakkın elde edilebilmesi, super bir gücün veya güçlü bir blokun desteğine bağlıdır. (Bu durum başlı başına bir makale konusu olduğu için onu şimdilik geçiyoruz.)

Hak gasp eden güç, hiçbir zaman gasp ettiğini kendi rızasıyla hak sahibine geri vermez. Buna yaşamda da tanık olunmamıştır. Burada geçerli olan kural şudur: Hak verilmez, alınır. Hem de zorla. Realite budur. Ancak Kürdlerde çok şey tersine çevrildiği, içi boşaltıldığı gibi, bu durumun da içi boşaltılmıştır. Kürd milleti kendisini ilgilendirmeyen bir işe koşturulmaya çalışılmaktadır.

Nasıl mı?

İşte şöyle: Ezeli Kürd millet düşmanı ırkçı, cihatçı, tekçi, soykırımcı, asimilasyoncu, hırsız, gaspçı sömürgeci güçlerin sistemlerini “demokratikleştirme“ ye(!) çalışmakla. Bu bir politika haline getirilerek, Kürd milletinin önüne konulmuştur. Yaşamda karşılığı olmayan bir işe Kürdleri yönlendirmek istenmektedirler.

Bu politikanın sonu ne mi olur?

Kürd milletinin ağır bedeller ödediği bağımsızlık mücadelesinin büyük bir yara almasına ve halkımızın zihninde umutsuzluğun yeniden canlanmasına neden olur. Bu politika ile daha şimdiden Kürdlere epeyce zarar verildiği görülmektedir.

Fakat ne kadar zarar verirse versinler; Kürd milli potansiyeli o kadar dal-budak salmıştır ki; tasfiyesi mümkün olmayacaktir.

Yanı sıra, Kürdler düşmanını çok iyi tanıyor. Kan davalısı olarak biliyor. Kanın kanla yıkandığını da biliyor. Bu nedenle Kürdler, ezeli düşmanları ırkçı, cihatçı sömürgeci sistemleri demokratikleştirmeyi değil, onlardan kurtulmayı istiyor. Sömürgeci sistemlerle uzlaşmıyor. Onlarla ortak bir gelecek kurma yerine, kendi bağımsız dünyasını kurmayı benimsiyor. Bu yüzdendir ki; bin bir emekle yetiştirdiği, gözbebeği evlatlarını dağa göndermede tereddüt etmiyor. İşte sömürgeci egemen sistem sahiplerini çileden çıkaran da Kürd milletinin bu uzlaşmaz tutumudur.

Bunu en güzel bir şekilde Dersim’de polis kurşunuyla katledilen Ayten Günhan’ın cenaze töreninde konuşan hala Sakine Ertuğrul şöyle ifade etmiştir: “Beşikteki bebeği büyütürüz, yine de mücadeleyi sürdürürüz!”

İşte Kürd anasının amentüsü budur. Bu amentü değişmez. Sömürgeci Kürdistan’da def edilmediği sürece Kürd milletinin elinden şaşmaz silah olmaya devam edecektir.

Hiçbir güç Kürd milletinin sömürgeci güçlerle entegrasyonunu sağlayamaz. Zaten başarırsa ortada Kürd diye bir millet kalmaz. Kürd milleti bunu bildiği için çareyi sömürgeciden kurtulmakta görüyor. Bunun için de kurtuluşu dağda buluyor. Evlatlarını düğüne gönderir gibi uğurluyor. O biliyor ki; uğrunda savaşılırsa toprak vatandır. O vatan kimse ile paylaşılmaz. Ortaklaşılmaz. Bunun tersi politikaları Kürdlere empoze eden güçler de vardır. Bunlar sömürgeci sistemler ve onların devşirdikleri Kürdlerdir. Başaramayacaklar!

Kürdistan! İlla ki Kürdistan!

Hem de Bağımsız Birleşik Kürdistan!

Başaracağız!

Başaracağız dedik te; bazı birey ve çevrelerin buna itirazları var. Nasıl mı? İşte böyle.

XVI. Lui döneminde Fransa’da kuru ekmek bile bulamamaktan yakınan halka, birilerinin, “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler“ sözü meşhurdur. Milli egemenliği gasp edilmiş, kimliği bile kabul görmemiş, varlığı başkalarının bekasını tehdit olarak görülen Kürdler, bağımsızlık dediğinde birilerinin; “ne bağımsızlığı be kardeşim, ortak vatan, halkların kardeşliği, birlikte yaşam, sosyalizm isteyin“ demesi aynı şeydir.

Kürd siyasal dünyasına şöyle bir bakıldığında bu tür ifadelere bol bol rastlamak mümkün. Böylesi yaklaşımları savunan pek çok kişi ve çevre vardır. Bunlar burunlarından kıl aldırmazlar. Kendileri gibi düşünmeyenleri politika bilmezlikle ve daha da ileri giderek “sosyalizm düşmanlığı, halkların devrimci gücünü bölmek“le suçlarlar. Ama hangi dünyada yaşadığımızı bir türlü anlamazlar. Ne garip değil mi; cehaletin diz boyu olduğu koşullarda çok bilmişlik taslamak böyle bir şey olsa gerek. Gülünç mü gülünç.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu