Genel

PARAMİLİTARİZM…

Heybet Akdoğan

Faşizm çoğunlukla yanlış tanımlandırılan bir kavramdır. Oysa faşizm özel bir örgütlenme yapısıdır. Uygarlık dünyasına yerleştiğimizden beri, faşizmin uygarlığa egemen olan hakim güçlerce toplumun tüm hücresine yayılması, faşizmin ve faşizmin ürettiği tüm yapılanmaları günümüze kadar devlet ve iktidar aracılığıyla getirmiştir. Bu nedenle faşizmin işçi sınıfını hedef alan bir ideoloji olması, faşizmin uygar(sınıflı) devlet sisteminin, ezilen toplumlara karşı uyguladığı özel bir savaş aracı olduğunu göstermektedir.

6 bin yıla yakın bir süredir devlet ve iktidar bir olgu olmanın ötesinde yaşamın tüm kılcal damarlarında hissedilmektedir. Sokaktaki günlük koşuşturmaya kadar devlet ve iktidar egemen zihniyetinin, toplumun her anına hakim olması, devlet ve iktidar eliyle inşa edilmiş hayatımızın koşullu varlığını oluşturmaktadır.

Tarihte devletsiz ve iktidarsız var olmuş doğal toplumun gelenekleri bugün az da olsa görülsede, hakim olan geleneğimizin içinde devlet ve iktidarın ağırlıkta oluşu bir hakikattir.

Kapitalizmin son aşamasında kendini sürdürmeye çalışan devlet ve iktidar zihniyetinin bugüne kadar ulaşmasında yatan gerçekliğin elbette ki, sömürgeci politikalar olduğu inkâr edilemez bir doğrudur.

Devlet ve iktidarın tarihsel süreç içerisinde alacağı şekiller nicelik olarak farklılıklar arz etsede, sömürgeci sistem içinde devlet ve iktidar nitel olarak aynı özellikleri taşır. Devlet ve iktidarın nitel özelliklerini oluşturan iki önemli unsur: Kapitalist-emperyalist düzen etrafında içerikleşen bütün devletlerin önemli taşıyıcıları ve koruyucuları olan; aynı amaçları paylaşan siyasetçileri ve ordusudur. Siyasetçilerin ve ordunun asli görevi olan devlet yapısını geliştirmek ve korumak sorumluluğu, devletin kendilerine sunduğu imkânlar içersinde örgütlenmesini sürdürür.

Devlet olanın oluşturduğu siyasi ve askeri yapılanmalar, devletin ve iktidarın meşruluğunu korumak için üzerine düşen her görevi hukuklaştırarak yaparlar. Bunun yanısıra devletin, meşruluğunun sorgulanacığını bildiği yerde, amaçlarını harici güçleriyle yapması, paramilitarizm olarak bildiğimiz kavramı açıklamaktadır.

Paramiliter yapılar kendisini yaratan devlet olgusu gibi farklı içeriklerle günümüze kadar ulaşmıştır. Devletin kendi bekasını sağlamak için hem kendi eliyle hem de iktidar eliyle güçlendirdiği paramiliter yapılar, günümüzde silahlı ve silahsız olarak örgütlendirilen yapılardır. Özellikle 20. yüzyılla birlikte daha çok görünür olan paramilitarizm, genel anlamıyla gayri nizami savaşın bir aracıdır. Paramilitarizmin en çok etkili olduğu dönemler, kurulacak bir devletin ilk aşaması ve devleti temsil eden iktidarın çöküş dönemidir. Bu nedenle paramilitarizmin faşizmle özdeş olduğunu söylemek daha isabetli olur. Hatta paramilitarizme, faşizmin örgütsel biçimi demek en doğru tespittir.

Tarihteki paramilitarist yapıların kendilerinden çok, temsil ettikleri ideolojinin pratikleri olması bu yüzdendir. Bugünün paramilitarist yapılarına bir örnek verecek olursak: Haşdi Şabi’nin Irak ve Suriye’de, İran İslam Devleti’nin çıkarları için savaştırdığı Şii askerleri, paramilitarizmin belirgin bir örneğidir.

Paramilitarizmle ilgili farklı örnekleri versek de, paramilitarizmin devletin kendisi olduğu ve gayesinde yerel-küresel hedeflerinin olduğu tartışmasızdır. Bu nedenle militarizm kadar, paramilitarizminde tarihinin devletler tarihine denk düşmesi dikkat çekici bir paralelliktir.

Gizli İttifaklar sonucu oluşturulan paramilitarist yapılanmalar askeri birlik tarzında örgütlenmektedirler. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası, hegemonyasını başta Ortadoğu olmak üzere, dünyanın her yerine dikte ettirmek isteyen NATO, paramilitarist yapılanmada önemli bir rol sahibidir. Türkiye’de JİTEM gerçeği ise, paramilitarizminin Türkiye tarzı bir örgütlenmesidir. Paramilitarizminin yerel örgütlenmesi olan Gladyo’nun halk içine kadar sızması ise, paramilitarizmin hayatımızın her alanında olduğunu bizlere göstermektedir.

Bilhassa, Erdoğan iktidarının yurt içi ve yurt dışında oluşturduğu paramilitarist (Osmanen Germania vb.) güçler, son yıllarda dünya kamuoyunda etkisi en çok hissedilen paramilitarist örgütlenmelerdir. Erdoğan’ın kendi iktidar saltanatı için ülke içi ve ülke dışında kurmuş olduğu paramilitarist güçler özellikle, Kürt halkına ve Alevilere yönelik acımasız saldırılarda bulunmaktadırlar.

Tüm bu gerçeklerin yanında devletlerin neden paramilitarizmi bir ihtiyaç olarak gördüğü, konuyu açıklamanın yanında detaylandırmayıda zorunlu kılıyor. Hukukun, demokrasinin ve özgürlüğün devletin belirlediği sınırlar dışında başka bir yaşam biçimine müsade etmemesi, her devletin yaratmış olduğu hukuku demokrasiyi ve özgürlüğü yanıtlamayacağı hakikatlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Toplumsal tarihin binlerce yıllık diyalektiğini gösteren bu realite, devlet için önemli olanın korunmasını göstermektedir. Devlet için korunması zorunlu olan paramilitarizmin, tarihsel diyalektiği bakımından bizleri antik tarihe kadar yönlendirmesi, paramilitarizmin köklerinin çok eskiye dayandığını ortaya koymaktadır. Örneğin, Sümer Rahip Devleti’nde harici güçlerin somut durumunu bizlere gösteren “zigguratlar, ” paramilitarizmin tarihsel köklerinin ne kadar derin olduğunu izah etmektedir.

Devlet modellerine göre tarihsel süreçlerde farklı isimler almış olan paramilitarist örgütler, kimi zaman eşkiya, kimi zamanda çeteler olarak isimlendirilmişlerdir.

Günümüz dünyasında ise, paramilitarizmin sadece silahlarla yetinmemesine neden olan küresel emperyalist politikalar, dünyanın her tarafında, her devletin paramiliter politikalarla birbirlerine tehditler savurmalarına ve sivil örgütlenmelerle paramilitarist güçler oluşturmasına sebep olmaktadır. Bu durumu açıklayan en bariz örnek Türkiye’de AKP-MHP bloğu tarafından desteklenen ” Halk Özel Harekâtı”dır.

Paramilitarizmin silahlı gücünü temsil eden küresel bir örgütlenmeye örnek verecek olursak, bugün Ortadoğu’yu bir kan gölüne dönüştüren IŞİD, silahlı paramilitarist güce bir örnektir. Uluslararası devletler tarafından yaratılan bu paramilitarist güç, özellikle Türkiye’nin Kürt soykırımı konusunda beslediği bir paramilitarist yapıdır.

Bunun yanında paranın, paramilitarizmin asıl kaynağı olması, ekonomik olarak en güçlü devletin ve o devlete bağımlı olan bir başka devletin, faşist karakteri daha çok sistemselleştirdiklerini açığa çıkarmaktadır.

Paramilitarizmin devlet eksenli olmasından dolayı, paramilitarizm her ne kadar halkçı bir tabana sahip olsada, asıl örgütlenme bilincini ulusçuluktan almaktadır. Devlet ve iktidar tarafından bir halka empoze ettirilmeye çalışılan “ulus seçkinciliği,” içinde bulunduğumuz modern kapitalist devletler sisteminin temel kurucu öğesidir. Bu nedenle organik ulusun ve bu ulusun ruhuna uygun olarak yaratılmak istenilen yeni insan tipi ise, paramilitarizmin devamlılığı için elzemdir. Böylelikle faşizmin askeri ve monarşik yapılardan ayrı olarak, toplumsal kesimden beslenerek paramilitarist bireyler yaratması, faşizmin yerelleşmesi için oldukça zengin bir kaynaktır.

Daha önce vurgulamış olduğum Gladyo’nun toplumun her alanına sızması, faşizmin ( paramilitarizmin) yerelliğine ve paramilitarizmin toplumdan devşirerek yarattığı birey modeline bir örnektir. Dolayısıyla paramilitarist gruplar, oldukça geniş bir spektrumda hem nicel hem de nitel olarak kapasiteleri bakımından devamlı artmaktadır. Devletin kriz dönemlerinde ve siyasal tıkanma anlarında devlet ve iktidar lehine işlev görmeye çalışan paramilitarist güçler, bu dönemlerde devletin resmi güçlerinden daha etkili ve faydalıdırlar.

Devletin, şiddeti monopolize etmenin bir aracı olan paramilitarizm, devletin şiddet tekelinin süreklileşmesinde “faili meçhul” sorumluluğu üstlenen bir mekanizmadır. Bu yüzden devletli tarihimizin her döneminde hayatımızın içinde olan paramilitarizm yapılanması, demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelelerimizin karşısında, her zaman bizi elimine eden karanlık bir güç olmuştur.

Devletin ve iktidarın hak ve adalet istemlerimiz karşısında, bizlere kırıntılar sunması ve bu sundukları kırıntıları misliyle bizlerden paramilitarist güçlerle geri alması, özellikle Kürt halkının daha çok yaşadığı bir gerçektir.

Paramilitarizmin yok edilmesi için toplum olarak bize düşen görev, faşizmin bütün oluşum ve geri dönüşüm aşamalarını bilmektir. Faşizmin neden oluştuğunu ve hangi şartlar altında yeniden dirildiğini anlayamazsak, faşizmin ve onun güçlü bir kitlesel versiyonu olan paramilitarizmin nasıl ortadan kaldırılacağını bilemeyiz. Bu nedenle faşizme karşı sürdüreceğimiz her türlü mücadele yöntemi kısa süreli ve sonuçsuz kalır. Binlerce yıldır insanlık yaşamımızda olan faşizmin ve paramilitarist yapılanmaların, gelecek nesillerimize yaşatacağı acılara engel olmak için tarihi, sınıfsal metotla ele almamız gerekmektedir. Şüphesiz tarihten günümüze kadar, insanlık hayatının yaşadığı bütün sorunlar sınıfsal bir hakikat olduğu için, yarınların dünyasında sorunları ve acıları azaltmak içinde, hakikat perspektifimiz sınıf bilinci olmalıdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu