BölgeGenel

ABD’NİN KÜRDİSTAN POLİTİKASI VAR MI?

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

Bir tarışma sürüyor. Hem Kürdler ile sömürgecilerimiz arasından ve hemde Kürd politik güçleri arasında. “ABD’nin Kürd devletini kurma projesi var mı, yok mu?“ diye bir tartışma var. Kimine göre yok ama bize göre vardır. Bunu anlamanın kolayı var. ABD devlet aklının politikasına ve özelikle 1.Körfez savaşı ile Orta Doğu’daki uygulamalarına bakmak gerekir. Sömürgecilerimize karşı izlediği politikaya bakmak gerekir. Soğuk savaş dönemi siyaset algısını aşmayı başaranlar ABD’nin dönem politikasını kavramada zorluk çemez ama eskiden beri kafalara yerleşen anti emperyalizm veya anti-ABD ilkesiyle soruna bakılırsa ABD’nin yeni dönem politikasını anlayamaz. Doğru değerlendiremez. Şimdi bunu biraz kurcalayalım.

Sovyet sistemin çökmesi ve tek kutuplu bir dünya sistemine geçişle birlikte daha evvel uluslararası sistem tarafından dizayn edilen Orta Doğu‘daki devlet ve iktidarlar sistemin çıkarına cevap vermediğine hükmedildi. Çünkü söz konusu ülkeler sahip oldukları politika ile dünya sistemine uyum sağlayamamaktadır. Çok sorunlu ülkelerdir. Hele Kürdistan’ı sömürgeleştiren ülkelerin hepsi çağın gerisinde kalmış ve Batı sistemine sorun yaratan ülkelerdir. Yanı sıra bu çağda artık bu politika ile Kürd milletini mevcut statü ve politikalarla idare etmenin imkanı olmadığı görüldü. Bu ülkelerin yeniden dizayn edilmesi gerektiğine hükmedildi. Er veya geç mutlaka reorganize edileceklerdir. Kuşkusuz bu öyle kolay olmayacaktır. Daha ötesi, bu değişim hemen olacak bir şey de değildir. Uzun bir süreyi alacaktır. Çünkü başta sömürgecilerimiz olmak üzere Orta Doğu devletleri kolay teslim olmayacaklardır. Direneceklerdir. Süreç çok kanlı olacaktır. Sonuçta Kürdler bu süreçte çok bedel ödeyecekler ama kazanacaklardır. Sömürgecilerimiz büsbütün olarak kaybedeceklerdir.

Kürd politik çevreleri bunu görmese de, sömürgecilerimiz başlarına gelecek felaketi çok iyi okuyorlar. Hepsi Fas’tan Afganistan’a kadar olan bölgeye yeniden bir şekil verilme planının devreye sokulduğunu görüyorlar. Bu projenin devreye girmesiyle, yeni çelişkilerin doğmasına ve yeni ittifakların oluşmasına yol açtığınıda. Şu an ki, kapışma bu çelişkiler üzerinde sürüyor. Bu süreçte esasta birçok çelişki tespit etmek mümkündir. Birincisi, sistemin kendi içindeki çelişkisi. İkincisi, sistem ile yerel devletler arasındaki çelişki. Üçüncüsü, bölge devletleri ve halklar arasındaki çelişki. Bugün ön plana çıkan ve askeri alana sıçrayan çelişkiler bunlardır. Afganistan’la başlayan, Irak’la devam eden, Tunus, Libya, Mısır derken Suriye ile devam eden savaş bunun sonucudur. Sırada İran, Türkiye ve Suudi Arabistan var.

Burada dikkat edilmesi gereken, özelikle biz Kürdler açısından, ABD’nin başını çektiği uluslararası sistemin sömürgecilerimize de yönelmiş olmasıdır. Bu devletlere karşı savaş açmasıdır. Bu operasyonlarda sömürgecilerimiz gerilerken, mevzi kaybederken Kürdlerin önü açılmakta, mevzi kazanmaktadır. Kürdistan’ın güneyi ve güneybatısındaki kazanımlar tarihsel gelişmelerdir. Bu kazanımlarla devletleşmenin ön adımları atılmış bulunmaktadır. Bu projede Kürdleri birleştirme ve devletleşme vardır. Sistemin projesi budur. Bu projenin sancısız gerçekleşmesi biraz da Kürd siyasal hareketlerin izleyeceği politikaya bağlıdır. Fakat sahada güçlü olan mevcut yapılanmalara baktığımızda, Rojava yönetimini bir tarafa bırakırsak geride kalan hiçbir gücün bu pjojeye uygun hareket etmediğini görmekteyiz.

Sistemin uygulamaya koyduğu plana göre kendilerini politikleştirip pratikleşmesi gerekirken, politik güçlerimiz tam tersi bir politik çizgi izlemektedirler. Iraklaşma, Suriyeleşme, İranlaşma ve Türkiyeleşme politikalarını hayata geçirmekle uğraşmaktadırlar. Uluslararası sistemin plan/projesini boşa çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bu politikalar Kürd milletine kaybettiren politikalardır. Her şeye rağmen bu politika aşılacaktır. Uluslararası sistem her halükarda Kürdlere bir statü verecektir. Kürd politik güçleri Kürdlerin millet olmasından hareketle buna uygun bir politika ile kendini pratikleştirirse devletleşmeye gidebilir. Eğer buna uygun davranılmazsa geri bir statü ile yetinilecektir. Bunun vebali de sahadaki mevcut Kürd politik güçlerin boynunda asılı kalacaktır.

Şu gerçek kavranmalıdır. Kürdler yüzyıllardır devletleşmk için mücadele etti. Bu uğurda büyük bedellerde ödedi ama bir hak elde edemediler. Bundan sonrada yüzyıllarca mücadele etselerde kendi öz güçleriyle bir hak elde edemezler. Bir hak elde etmenin yolu dış bir destek almaya bağlıdır. Bu dış destekte şu an Kürdlerin ayağına gelmiştir. Bu da dünya sisteminin önderliğini üslenmiş ABD’dir. Orta Doğu ve Kürdistan’a giydirilmiş eski statükoyu değiştirmeye çalışmaktadırlar. Değiştirmeye çalıştıkçada Kürdler mevzi kazanacaklardır. Bunun somut kazanımları Kürdistan’ın güneyi ve güneybatısındaki kazanılmış mevzilerdir. Bu mevzileri Kürdlere kazandıran dünya sisteminin öncüsü ABD’dir. Burada Kürdler ABD’ye minnet duyması gerekirken, kimi Kürd güçleri sömürgecilerimizin politikası olan ABD karşıklığını gizli veya açık olarak politika edinmiş ve bunu Kürdlere kabullendirmeyi politika edinmişlerdir. Bunlara dikkat edilmeli ve karşı cepheden tavır alınmalıdır.

Yanı sıra ABD iyi irdelemek gerekir. ABD bir dünya devidir. Her ne kadar devlet aklı bir politikası olsa da farklı politik tutumları olan birçok odak mevcuttur. Her oadağın sorunları çözmeye çalışırken kendine özgü bir politikası vardır. Bu da bu odakların çıkarları gereğidir. Bugün ABD’de iki parti arasında bir mücadele sürmektedir. Her partinin sorunları çözüm yöntemleri farklı olmasının yanı sıra aynı parti içinde yer alan kilikler arasında da farklı görüş ayrılıkları mevcuttur. Bunun en son örneğini ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhuriyetci partideki diğer kanatlar arasındaki mücadelede gördük. Trump ekibi, Rusya ve Türkiye yanlısı bir politika sahibi iken ona karşıt olan diğer Cumhuriyetçiler, Rusya ve Türkiye karşıtı bir politikaya sahip olduğunu Rojava’da gördük. Trump’a kalsaydı Rojava büsbütün olarak Türkiye tarafından işgal edilmesi gerekirdi. Bunun yolunuda açtı. Serêkaniyê ve Girê Spî’yi Türkiye’ye işgal ettirdi. Fakat Trump karşıtı Cımhuriyetçilerin, devlet kurumlarının ve uluslararası birçok devletin sert direnişiyle karşılandı ve Türkler durduruldu. Rojava yönetimine destek vermeye devam edildi. Şu an Rojava’da uluslararası alanda meşruiyeti kabul görülecek bir Kürd muhatap oluşturma mücadelesi verilmektedir. Bu gelişmelere rağmen Trump’un kabullenilemez tutumu ABD’nin politikası olarak lanse etmek doğru değildir. Fakat Kürd milli hareketine sızmış sömürgecilerin truva atları bunu özelikle Kürdlere empoze etmek için büyük bir çaba veriyorlar. Amaç; Kürdler arasında ABD karşıklığını derinleştirmektir. Kürd milli güçleri buna çok dikkat etmelidirler.

Kürdistan sorunu üzerinde kafa yoranlar, doğal olarak, ABD’nin Kürdistan politikasını da değerlendirmelidir. Başta Türkiye olmak üzere sömürgecilerimizin bu konudaki düşüncesi; “ABD, ülkemizi bölmek, bir Kürd devleti kurmak istiyor“ noktasındadır. Kürd siyasi hareketlerin olaya bakışı da farklılıklar içerir. Kimi Kürd politik çevreleri de, “ABD’nin bir Kürdistan politikası ve bağımsız Kürdistan kurma düşüncesi yok“ derler. Hatta Kürdlere karşı sömürgecilerimizi desteklediğini iddia ederler. Buradan hareketle anti-ABD’ci bir politikanın takipçisi olurlar. Kimi çevreler, evet; ABD’nin bir Kürdistan politikası ve bağımsız bir Kürd devletini kurma projesi var düşüncesindedirler. Bizler bu inaçtayız. Bu minval üzere süren tartışmalar hepimizin malumudur.

Gerçekten de ABD’nin bir Kürdistan politikası, bağımsız bir Kürd devleti kurma projesi var mı? Bu sorulara doğru bir cevap vermek için elimizde epeyce veri var. Her şeyden önce ABD’nin Orta Doğu’da uygulamaya koyduğu Genişletilmiş Orta Doğu Projesi’ne (GOP) bakmak gerek. Irak ve Suriye’ye askeri müdahalelerinin sonuçlarına bakmak gerekir. Kürdistan’ın güneyi ve güneybatısındaki Kürd kazanımlarının kimin eseri olduğuna bakmak gerekir. İran ve Türkiye’ye karşı izlediği politikaya bakmak gerekir. Bunlar doğru değerlendirilirse, ABD’nin Kürdistan politikası anlaşılır ve bağımsız bir Kürdistan kurma projesinin olup olmadığı görülebilir. Yanı sıra, GOP’ne uygun olarak 2 Nisan 2003 tarihinde ABD-Türkiye arasında yapılan anlaşmaya bakmak gerekir. Biz GOP’ni zaman zaman değerlendirdik. Bu konuda sayısız makalelerimiz var. Sayfalarımızdaki arşiv bölümünden bulmak mümkün. Bu konuyu geçiyoruz.

Şimdi 2 Nisan 2003 tarihli ABD-Türkiye arasında yapılan anlaşmayı irdelemek istiyoruz. Hele bakalım ABD’nin Kürdistan politikası ve ABD’nin bağımsız bir Kürd devleti kurma projesi var mı, yok mu göreceğiz. Bilindiği üzere dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından 2 Nisan 2003’te söz konusu anlaşma imzalandı. Aslında bu anlaşmanın mimarının bir tarafı ABD olsa da, diğer mimarı 15 Temmuz 2016 tarihinde “darbeci“ diye tasfiye edilen Liberal Demokratlardır. Fakat bu ekip tasfiye edilince anlaşma uygulanılamadı. Fakat anlaşma iptal edilmiş değildir. Sadece Türkler gereğini yapmıyor. Fakat bir gün bu anlaşmadan daha ağırı önlerine konulacaktır. Anlaşmanın maddeleri aşağıdadır.

1-Irak’ın kuzeyinde bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı Özel Kuvvetler, Türkiye sınırları içine çekilecek. Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak. PKK/KADEK’in Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekâtlarına son verilecek. Ayrıca PKK/KADEK’e karşı Türkiye Devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askeri harekâtlar için ABD askeri makamlarına bilgi verilecek.

2-Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

3-Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askerî harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askerî birlik verecek. Türk birliklerinin üst komuta yetkisi, ABD komutanlığında olacak.

4- Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek. Özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak. Bütün silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa menzilli taktik savunma kavramına (belgede “konsept” deniyor) göre ayarlanacak. Türkiye’de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının görev alanları ve yetkileri genişletilecek.

5- Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan Kürdistan devleti, resmen ilan edildikten sonra, Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin Kürdistan kurulmasını “savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. Kürdistan sınırları içinde kalacak olan ve özellikle Kerkük, Musul ve Süleymaniye’deki Türkmenler, ABD tarafından güvenli bir şekilde başta Bağdat ve diğer Güney Irak şehirlerine nakledilecek. ABD yetkilileri göç edecek olan tüm Türkmenlere iş olanakları sağlayacak.

6-Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. Etnik grupların yasal siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK’e yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları için gerekli hukukî ve siyasal önlemler alınacak ve uygulanacak.

7-Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek. Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terk ederek, federasyona geçecek.

8- KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Arafat modeli” denen uygulamayla devre dışı bırakılarak, Kıbrıs’ta Annan Planı bazı küçük değişikliklerle hayata geçirilecek. Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan “it dalaşı” sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek.

9-Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek. Sınır ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılacak. Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı kısıtlamalar kaldırılacak.“

Bu anlaşma GOP’nin dönem politikasının gereğiydi. O dönemde Türkiye Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan kendisini “GOP Eşbaşkanı“ ilan ediyordu. Anlaşmanın bazı maddeleri uygulansa da Türk devlet aklı sürece müdahale etti. Bu anlaşmanın esas savunucuları olan Liberal Demokrat denilen ekip “darbeci“ diye 15 Temmuz 2016 tarihinde tasfiye edildi. Sözkonusu anlaşma rafa kaldırdı. Bunun üzerine ABD ile Türkiye arasındaki açı giderek genişledi.

ABD, Türkiye’ye karşı yaptırım kararı aldı. Siyasi ablukaya aldı. Askeri ve ekonomik ambargolara tabi kıldı. Türkiye dünyada giderek siyası olarak izole olurken, ekonomik olarak iflasa doğru hızlı adımlarla yol aldı. Türkiye‘de bugün büyük bir kaos yaşanmaktadır. Süreçle iflas bayrağını çekeceği kaçınılmazdır. Bu, Türkiye‘yi iki tercihle karşı karşıya bırakacaktır. Ya ABD’ye şartsız teslim olacak, veya tıpkı Saddam, Kaddafi ve Esad gibi askeri olarak direnecek ve Irak, Libya ve Suriye’nin akibetine uğrayacaktır. Bu bir süreç meselesidir. Fakat Türk devlet aklına bakıldında teslim olmayacağı, direneceğidir. ABD’de bunun karşılığını verecektir. Zaten bunun birçok tedbirinide almış bulunuyor.

Sorun Türkiye’nin anlaşmaya uyup uyması meselesini çoktan aştı. Bu anlaşmaya Türklerin şimdilik uymamasının pek bir önemi yoktur. Anlaşma tarihsel bir öneme sahiptir. Türk devletinin üniter yapısını tartışmaya açan, Lozan anlaşmasını boşa çıkaran özelliğe sahiptir. Türkler bugün bu anlaşmaya uymasa da yarın bu anlaşma veya daha ağırı önlerine konulacaktır. Bu da süreç meselesidir.

İster bugün, ister İran operasyonu sonrası ABD ile Türkiye askeri olarak birgün mutlaka karşı karşıya gelecektir. ABD yetkililerin ”Türkiye GOP kapsamı içindedir“ demesi buna yol açamaktadır.

Görünen o ki, Türkiye bu iş yarın olacağına bugün olsun der gibidir. Zaten bu nedenle kendilerini habire dayattılar. ABD’ninde bir sabrı vardı. Her an ”artık yeter“ diyebilirdi. Bugün dedi. Türkiye’yi “haydut devlet“ ilan etti. Caatsa yaptırımları dahil birçok yaptırımlara tabi tuttu. Yaşanan durum budur.

ABD-Türkiye arasındaki var olan kriz bugün oluşmadı. Sovyet Bloku’nun dağılması, GOP temelinde ABD’nin Orta Doğu’ya çeki düzen vermek için ilk etapta Irak’a müdahalesiyle başladı. O günden sonra ABD-Türkiye çıkarları farklılaştı. Aralarındaki çelişki giderek derinleşti. Bugün askeri olarak karşı karşıya gelme durumuna kadar evrildi.

Her ne kadar bu aşamada ABD’nin Türkiye’ye karşı askeri olarak harekete geçme politikası olmasada eğer Türkiye, Rojava’ya saldırırsa karşı karşı gelmemek için bir neden yoktur. Bu durumun bir gün yaşanacağını daha evvel yazdığımız birçok makalede dile getirmiştik. Birçok çevre bunu komplo teorisi olarak yorumlamıştı. ”ABD, Kürdleri değil, Türkleri tercih eder” demişti.

Fakat gelişmeler tersini gösteriyor. ABD engeli olmasa Türkiye çoktan Rojava’yı işgal etmişti. ABD bu işgale yol vermedi. Vermesi durumunda Kürdistan’ın güneybatısı ve Suriye’den çekilmesi gerekecekti. Buraları Rusya ve Türkiye’ye terkedecekti.

Bu da ABD’nin yapacağı bir durum değildi. Çünkü ABD tersini yaparsa ciddiyetini, güvenirliğini kaybedecekti. Bu nedenle kimse ABD’nin Türkiye’nin Rojava işgalini sineye çekeceğini bugünde beklemesin. Bunun ötesinde Rojava ve hatta güneyden çıkaracaktır. Bu da zaman meselesidir. Türkiye nasıl bir yol izler?

Devlet aklı Recep Tayyip Erdoğan iktidarını 2023’e kadar korumak için mutlaka çareyi savaşta arayacaktır. Savaşa girmese zaten kaybedecektir. Kurtuluşu savaşa girmekte arayacaktır. Toplumu denetim altına almak için daha katı bir uygulamayı gerektiriyor. Genel seferberlik ilan etmeyi şart koşuyor. Toplumu zapt-ı rapt altına almayı gerektiriyor. Bu da savaşla olur. Bunu deneyecektir. Peki bunu zafere dönüştürme şansı var mıdır diye sorulursa bu da ABD’nin alacağı tutuma bağlıdır. ABD Türkiye işgaline karşı askeri olarak cevap verir, savaş gelişirse Türkiye Yugoslavyalaşır, Libyalaşır, Iraklaşır, Suriyeleşir.

Kürd milleti olarak beklentimiz budur. Eğer o tarihe kadar yaşamda kalırsa Recep Tayyip Erdoğan’ın sonu Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafinin sonu olur. Bunu hep birlikte göreceğiz. 31 Mart 2021NOT: Bir Sonraki Makalemizde Biden’in ABD Başkanlık Koltuğuna Oturmasıyla Türkiye’ye Karşı İzleyeceği Politikayı Verileriyle Ele Alacağız.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu