Genel

KÜRD MİLLET POLİTİKASI PROBLEMLİDİR -1

Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

 

KÜRD MİLLET POLİTİKASI PROBLEMLİDİR -1
KÜRD MİLLET MÜCADELESİ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİDİR
Türkiye 14-28 Mayıs 2023 tarihlerinde parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimini yaptı. Seçim sürecinde düşüncelerimizi yazdık. Öngörülerimizi, olacakları dile getirdik. Seçime ilişkin dediklerimizin hepsi doğru çıktı. Bu süreçte bazı nedenlerden dolayı -Yıldırım’ın iki gözümden ameliyat olması, Erkan’ın bir kaza sonucu her iki elinin üçer parmağının çıkması ve kırılması- devamını yazamadık. Gecikmelide olsa seçimde oynanan oyunları ve sonraki gelişmeleri yazacağız. Gerek Türk gerek Kürd cephesinde yaşananları dile getireceğiz. Buna geçmeden evvel bazı genel doğruları yazmayı gerekli görüyoruz. Bu nedenle uzun bir yazı dizisi hazırladık. Okumanızı tavsiye ediyoruz.
Baskı altında olan, milli egemenliği gasp edilen milletler mücadeleye başladığın da programına hedef olarak bağımsızlığı koymuştur. Hangi milli harekete bakarsanız bakın bu görülür. Bunun koşulları var mı, yok mu tartışması olmaz. Bu tartışma sadece Kürdlerde oluyor. Yanlış bir tartışma. Bunu Kürd siyasetine bulaştıran da milli egemenliğimizi gasp eden devletler olmuştur. Kimi Kürd siyasi güçleri de bunu olduğu gibi kabul etmiştir. Bu politika aşılmalıdır.
Bağımsızlığı hedef olarak koymak hemen bunu kazanmak anlamını taşımaz. Bunun uzun bir mücadele süreci var. Milli mücadele vermiş birçok örneğe bakıldığında 15-17 yüzyıl süren olana rastlanır. Örnek mi? İrlanda, İskoç, Bask, Katalan, Beloç ve de Kürdler. Ama bunların hiçbiri bağımsızlığını kazanmış değildir. Ama bu bağımsızlıktan vaz geçmeyi gerektirmiyor.
Bağımsızlık için iki koşul lazım. Birincisi, milli kurtuluşcu güçlerin bunu istemeleri, bunun için mücadele etmeleri, ikincisi; uluslararası sistemin desteğini alması gerekir. Milli mücadele veren siyasi güçler kurtuluşuna soyundukları halkın desteğini aldı ve bunu bir referandum ile taşlandırdı diyelim. Eğer süper bir güç veya güç blokun desteğini almasa bağımsızlık ilan edemez. Bunun bariz örneği Kürdistan’nın güneyi ve Katalonya’dır.
Kürdistan bir yana Katalonlar yüzyıllarca bağımsızlık için mücadele ettiler. Mücadele sonucu birçok hak elde ettiler. Şu an İspanya bütünlüğü içinde özerk bir bölgedir. Katalanlar bunu yeterli görmediler ve 1 Ekim 2017’de bağımsızlık referandumu yaptılar. Halkın ezici çoğunluğu iradesini bağımsızlıktan yana sandığa yansıttı. Ama İspanya atağa kalkarak yapılan referandumu İspanya anayasasına aykırı olduğunu ileri sürerek yasadışı ilan etti. Katalonya önderini yakalamaya çalıştı. Interpol tarafından aranır duruma düşürüldü. Uluslararası sistem Katalonların bağımsızlığına onay vermedi ama Katalonya liderinin tutuklamasınıda engelledi.
Demek ki neymiş? Bir millet bağımsızlığı savunabilir. Referandumla bunu taçlandırabilir ama tek başına bağımsızlığı ilan edemez. Edebilmesi için küresel bir güç veya güç blokun desteğini alması gerekir. Bunlar yaşanmışlıklardır.
Kürdistan milli hareketi de bu süreçten geçiyor. Bağımsız bir devletin olması için öncelikle Kürdlerin bunu istemesi, yanı sıra bunu uluslararası bir süper güç veya güç blokun desteğini alması gerekiyor. Kürdler devletleşmek istiyorsa bunun gereğini yapmalıdırlar.
Kürd millet mücadelesi bağımsızlık mücadelesidir. Kürdistan’ı işgal eden, Kürd millet egemenliğini gasp eden yabancı güçler ile Kürd halkının mücadelesi yüzyıllar ötesine gidiyor. Savaş devam ediyor, sorun çözülmeden bitmesi mümkün değildir. Bu tezi savunanlara karşı kimi çevreler düşünmeden, empoze edilen algı operasyonu ile kafası karışık kesimler, “Bağımsızlık koşulları var mı?” gibi saçma bir iddiada bulunuyorlar. Böyle bir cevap veren bu çevrelerin kiminin amacı belli. Sömürgeci dehlizlerde eğitilen görevli kesimlerdir. Kimi de bunun etkisinden kalan beynini rehin vermis, bağımsız düşünme yetilerini katbetmiş çevrelerdir. Ülke, millet, halk, hak nedir sorgulamadan kafayı “Bağımsızlık koşulları var mı?“ sorusuna takmışlar. Kimi bilerek, kimi bilmeyerek sömürgeci güçlerin bu tezini savunur duruyorlar. Bu düşünüş tarzı sadece Kürd siyasi çevrelerinde vardır. Başka hiç millete olmayan bir mantıktır. Bunun nedenleri elbette var. Biz derinliğine girmeden Kürdler ile diğer milletlerin mantığını karşılaştırıcı bir yöntemle sorunu irdelemeye çalışacağız. Sonuçta şuna varacağız. Kürd siyasal hareketlerin bir çıkmaz yaşadığını göreceğiz.
Bir kere Kürdler millet olarak bağımsızlığı ideal hedef olarak kabul etmelidir. Bundan kararlı olmalıdırlar. Bundan başka bir seçenekte yoktur. Çünkü bağımsızlık ideali, başkaları tarafından yönetilmek istenmemesidir. Eğer birileri Kürdler adına “biz bağımsızlığı savunmuyoruz” diyorsa bilinsin ki bunlar sömürgeci devletlerin derin dehlizlerinden eğitilmiş, Kürd milli mücadelesine kayyum olarak atanmış güçlerdir.
Egemenlik altında olan tüm milletler ta baştan önlerine bağımsızlığı hedef olarak koydukları görülür. Bu mücadeleler öyle kısa da sürmemiş. Milletlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi uzun erimlidir. Yüzyılları alan mücadeleler olduğu görülür. O milletlerde kimse şu soruyu sormamıştır. “Bağımsızlığının koşulları var mı?“ diye bir iddiada bulunmamışlardır. Kuşkusuz bağımsızlığa karşı çıkan, mevcut statükoyu sineye çeken çevreler olmuştur. Ama kurtuluş mücadelesi veren siyasal güçler, bağımsızlığın koşullu var mı, yok mu tartışmasına girmemişlerdir. Fakat ne acıdır ki birileri tarafından servis edilen “Bağımsızlığın koşulu var mı?” sorusu Kürdlerin belli bir kesimin kafasını domura uğratmıştır.
Konuyu daha da anlaşılır kılmak için önceliği bizim gibi milli egemenliği gasp edilmiş milletlerin deneylerine bakmak gerekir. Ondan sonra Kürd milli mücadelesinin tıkanıklığının sebeplerine bakmak gerekir. Burada temel almanız gereken kıstaslar şunlar olmalıdır. Bir, Kürdistan bir ülke midir? Kürdler bir millet midir? Kürdistan Kürdlerin anayurdu mudur? Kürd/Kürdistan bölünmüş, paylaşılmış ve her bir parçası bir yabancı ülke içinde hapsedilmiş midir? Kürd millet egemenliğini gasp edilmiş midir? Soykırım dahil her türlü insanlık dışı uygulama ile karşılaşmış mıdır? Tüm bunlardan öte ülke ve millet olarak yok sayılmış mıdır?
Şimdi ikinci soruya gelelim. Bu kabullümüz müdür? Değilse eğer bunun alternatifi nedir diye sormak gerekmiyor mu? Evet, ülke ve millet olarak bölünen, paylaşılan, egemenliği gasp edilmiş ise çözüm bunun tersidir. O da şudur: Bağımsız, Birleşik Bir Ülke. Bunun dışında başka bir çözüm yöntemi yoktur. Bunun dışında savunulan çözüm biçimlerin yaşamdan karşılığı yoktur.
Kürdler soykırım, katliam, işkence, zindan, göçetirme, asimilasyonun ayuka çıktığı bir durumla karşı karşıyadır. Bunun panzehiri devletleşmedir. İnsanlığın geldiği bu aşamada en yüksek örgütlenme biçimi devletleşmedir. Devletleşmeyen millet kalmadı. Kürdler, Beloçlar, Berberiler, Basklar, Katalonlar, İrlandalar, İskoçlar vb. milletleri sayabiliriz. Bunların içinde en kötü durumda olanlarda Kürdler, Beloçlar ve Berberilerdir. Diğerleri şu veya bu haklarını almış durumdadırlar. Bu da uzun soluklu bir mücadele sonucu elde edilmiştir. Kürdler henüz yolun başındadır. Ama mücadele kesintisiz devam eder, toplumu birleştiren ilkesel motuvasyon ve bunun üzerinden sürece denk gelen mekanizmalar yaratılırsa onlarda haklarını elde edeceklerdir. Bu arada uluslararası süper bir güç veya güç blokun desteğinin alınmasıda gerekiyor. Bu koşullar oluştuğunda Kürdlerin devletleşememesi için bir neden kalmaz. Yol budur, Yöntem budur. Bu değilde “koşullar yok“ denilirse başan teslim bayrağı çekilmiş olunur.
Kürdler var ve yok olma mücadelesi veriyor. Tıpkı sırat köprüsünden geçildiği durum gibi. Ya bir kazaya uğramadan hedefine ulaşacaklar, ya da biz bu işi beceremiyoruz deyip kendini Türkün, Arabın, Farsın yaktığı ateşe atlayıp tarihte yok olacaklardır. Bu iki yoldan birincisi kurtuluşa, ikincisi yok oluşa götürür. Kürd siyasal hareketleri mevcut durumda net hedef belirlemesede süreklileştirdiği mücadele geleneğiyle kurtuluşu sağlayacaktır. Bunu sömürgecilerimizde görüyor. Bu nedenle “düşman kardeşler” olsalar da Kürdlere karşı birlikte mücadele ediyorlar. Çünkü Kürdlerin kurtuluşu onların birçok avantajının ellerinden gitmesi demektir. Hatta Türkler gibi sonradan yapılma toplumun yok olacağı anlamına gelir. İkide bir “beka sorunu” dedikleri “bölündük ha bölüneceğiz” korkusu budur. Bu nedenle dört sömürgeci güç elele verip Kürdlere karşı canhıraş savaşıyorlar.
Özelde dört parça ve Kürdistan’ın genelindeki Kürd kazanımları “Türkiye, İran, Irak ve Suriye ‘ulusal güvenliğini tehdit ettiği’ gerekçe gösterilerek Kürd kazanımlarını tasfiye etmek, daha ötesi Kürd milletini tarihte silmek için hummalı bir uğraş veriliyor. Bu konu da sömürgecilerimiz gizli ve açık elbirliği ederek Kürdlere karşı savaşıyorlar. Bu sonucu değiştirir mi? Elbette hayır. Tarihin akışı Kürdlerin bağımsızlık elde edeceği yönündedir. Her Kürd buna inanmalı, kendini buna göre örgütlemeli ve pratiğe yatırmalıdır.
Biz Kürdler milli bir mücadele veriyoruz. Hedefimiz bölünmüş, parçalanmış, milli egemenliğimize el konulmuş durumdan kurtulmak, birleşik, bağımsız, demokratik bir cumhuriyet kurmaktır. Bu, mücadelemizi destekleyen her güç ile ilişki kurulmayı gerektirir. Velevki bu güç çoğu çevrenin karşı çıktığı emperyalist olsa bile. Milli mücadelede, “düşmanımın düşmanı dostumdur” politikası doğru bir politikadır. Kürd bu halkayı yakalamıştır. Sorun burada milli hareketin kimi baş düşman olarak görmesidir. Eğer bir devleti baş düşman görüyorsan bu devlete karşı düşman olan güçlerle ilişki kurar, karşılıklı çıkara dayalı iş birliği etmek gayet doğaldır. Tıpkı bugün Kürdlerin sömürgecilerimize yönelen başını ABD’nin çektiği batı sistemi ile ilişki kurduğu gibi. Bu ilişki yanlış değil, mücadelenin doğası gereğidir. Hatta dünya lideri olarak kabul görülen ABD tarafından müttefik bile ilan edilmiştir.
Duruma bakılırsa Kürdler ile sömürgeciler arasında süren savaş taraflardan biri kısa sürede yenilgi alsa da yenilgi alan taraf bir müddet sonra kendini toparlayıp mücadeleyi yeniden başlatıyor. Kürdler ile sömürgeciler arasındaki savaş bu seyirde devam etmiştir. Savaş öyle bir sürece girmiş ki Kürdistan sorunun artık çözülmesi gerektiği uluslararası alanda kabul görmüştür. İlk etapta Kürdler ile sömürgeciler arasında süren savaşa şimdi uluslararası güçlerde dahil olmuştur. Kimi devlet eski statükoyu savunan sömürgecileri desteklerken kimi de desteğini Kürdlerden yana kullanmaktadır. Bu nedenle Kürdistan sorunu sömürgecilerin iç sorunu olmaktan çıkmış, uluslararası bir sorun haline gelmiştir.
Bu gidişatı çok tehlikeli bulan sömürgeciler bunu boşa çıkarmak için Kürdleri içten bölmeye siyasetine baş vurmuşlardır. Sömürgeciler, Kürd milli mücadeleleri eski yöntemlerle denetim altına alınamayınca yeni taktiklere yani hareketi içte bölme taktiğine baş vurdular. Bundan büyük çıkarlar elde ettiler. Bugün Kürd milli mücadelesinin parçalı olması ve milli bir birliğin oluşmamasının nedeni de budur. Sömürgecilerin bu yöntemi Kürd milli mücadelesini çok zor durumda bırakmıştır. Kurtuluşu engellemiştir. Millî mücadele içinde olan bir güce dayanarak diğerini zayıflatmıştır. Sonuçta kaybetse de milli mücadele sürecini uzatmıştır. Milli hareketi içte bölme yöntemi birçok milli mücadelede kullanılmıştır. Şimdi de Kürdler üstünden deneniyor. Kuzey, Soran, Behdinan, Doğu, Rojava, Ezidi, Kırdıki, Alevi sorunu derken Kürd milli mücadelesi paramparça edilmiştir. Bunun panzehiri milliyetçiliktir.
Milli kurtuluşçu olmak demek milliyetçi olmaktır. Ülke ve millet severliğin kıstası milliyetçiliktir. Milletin çimentosu milliyetçiliktir. Muhafazakâr, liberal, demokrat ve sol olabilirsin. Eğer ülken ve milletin parçalanmışsa, ülke işgal altında ise, milli egemenliğin gasp edilmişse ve buna itiraz ediliyorsa ister muhafazakâr ister liberal ister demokrat ister solcu olun milliyetçisiniz. Bunu bertaraf etmek için sömürgeci güçler sağı-solu ile elbirliğince boşa çıkarmaya çalışmaktadır.
Zaman zaman yolu Diyarbakır’a düşen Türk hükümet yetkililerin “Federasyonda tartışılabilir”, “Bask modeline baş vurulabilir”, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer”, “Demokrasi Diyarbakır’da vücut bulacak“ deseler de Ankara’ya döner dönmez bunu unuturlar. Kürdlere bir hak verme bir tarafa “güvenlikçi politika“yı esas alırlar. Kürdlere bir hak vermeyi kendi bekaları açısından tehlikeli görürler. Başlarlar toplu veya tek tek katliamlara, işkence, zindan, göçertirme, asimilasyona ağırlık verirler.
Bu siyasal ortamda Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam patentli siyaset Kürd siyaseti olamaz. Sahadaki Kürd partilerin izlediği siyasette budur. Bu siyasette Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birleştirilmesi yoktur. Kürdistan’ın bağımsızlığını ve birliğini savunmayan siyaset kaybettiren siyasettir. Gerçeklik budur. Kimse ne kendisini ne de Kürd milletini kandırmasın. Bu yaklaşım değişmelidir. Kek, Mam, Xalo, Apo, Ezbeni politikası terk edilmelidir. Bu, sürdürdüğü sürece hortumcu, hırsız dinozor politikacılarımız sömürgecinin kucağında Kürd millet değerlerini har vurup harman savuracak, rantçılar, çorbacılar, kemik yalayıcı yalakalar da şakşakçılıklarına devam edeceklerdir.
Devam Edecek..!
Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu